Bu Blogda Ara

OKUMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
OKUMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2025 Pazartesi

Zülkarneyn ? ♉






Zülkarneyn: Kur’an’da Kudretin, Hikmetin ve Aklın Adaletle Tecellisi

Giriş

Kur’an-ı Kerim’de Kehf Suresi’nin 83–101. ayetlerinde yer alan Zülkarneyn kıssası, ilk bakışta tarihsel bir yolculuk anlatısı gibi görünse de, derininde bireyin içsel seferini, toplumların yönetim ilkesini ve ilahi kudretin yeryüzündeki yansımasını anlatan mecazi ve temsili bir anlatıdır. Bu kıssa, yalnızca bir kişi üzerinden değil, insanın kendisine verilen “güç, imkan ve aklı” nasıl kullandığına dair Kur’ânî bir öğreti olarak okunmalıdır.


---

Zülkarneyn Ne Demektir?

"Zü’l-karneyn" ifadesi, Arapça “iki boynuz/iki uç sahibi” anlamına gelir. Bu kavram, kıssanın sembolik yapısının anahtarını verir:

Doğu ve Batı (Zamanın ve Mekânın iki ucu): İnsan idrakinin sınırlarını aşma ve her iki kutupta da adaleti gözetme bilinci.

Madde ve Mana: Maddi kudretle manevi hikmeti birleştirme iradesi.

Akıl ve Güç: Bilgiyi araçsallaştırmadan, gücü adaletle bütünleştirme dengesi.

İçsel Boynuzlar: Nefisle mücadele ve vicdanla hükmetme arasında kurulan içsel set.



---

Kur’an’da Zülkarneyn Kıssası: Üç Sefer, Üç Duruş

1. Güneşin Battığı Yer (Batı):

Zülkarneyn, zulmeden bir toplumla karşılaşır. Burada adalet ilkesini işler:

 “Kim zulmederse ona azap ederiz; sonra da Rabbine döner, O da onu azapla cezalandırır.”

Bu, gücün ilahi ilkelere göre sınırlandırılması gerektiğini, hukukun üstünlüğünü sembolize eder.



2. Güneşin Doğduğu Yer (Doğu):

Korunaksız ve ilkel bir halkla karşılaşır. Zülkarneyn, bu halka müdahale etmez, onları fıtrat üzere bırakır.

Bu duruş, farklı yaşam biçimlerine tahammül ve müdahalesiz adaletin bir örneğidir.

3. İki Dağ Arası – Yecüc ve Mecüc Fitnesi:

Zülkarneyn, bozguncu bir güce karşı halkın talebiyle bir set inşa eder. Bu, kolektif aklın, teknik imkanlarla birleşip fitneye karşı duruş göstermesidir.

Bu set, yalnızca fiziksel bir yapı değil, ahlaki, kültürel ve bilinçsel savunma mekanizmasının metaforudur.



---

Yecüc ve Mecüc: Fitnenin Evrensel Sembolü

Yecüc ve Mecüc, yalnızca tarihsel bir topluluk değil; aynı zamanda:

Bozgunculuğun ideolojik biçimleri (ahlaki çöküş, aşırı güç tutkusu, kitle manipülasyonu),

Sosyal anarşi ve yıkıcılık,

Nefsin taşkın arzuları gibi, modern dönemin görünüm kazanmış içsel ve toplumsal tehditlerini temsil eder.


Kur’an’da bu tehdide karşı kurulan “set”, modern bireyin içsel dünyasında nefsine ve dışsal baskılara karşı inşa ettiği bilinç duvarını da simgeler.


---

Kur’an’da Güç – Sebep – Sorumluluk Üçgeni

Zülkarneyn’e verilenler şöyle tanımlanır:

"Ona yeryüzünde iktidar verdik ve her şeyden bir sebep (vesile) verdik." (Kehf, 84)



Buradaki “sebep” kavramı, yalnızca teknik imkan değil, ilahi sistemde işleyen doğal yasaları kullanma bilgisi, akıl ve ilhamla hareket etme yetkisidir. Bu, Musa’nın ilmi ile barajı patlatmasıyla, Süleyman’a hükümranlığında istihbarat gücü  yani kuşlarla konuşma bilgisiyle, Yusuf’a ekonomik yönetimle verilmişti. Zülkarneyn, bu “ilahi vesileleri” adaletle kullanan bir örnektir.


---

Benzer İmkanlara Sahip Kur’ânî Şahsiyetlerle İlişkisi

Zülkarneyn, peygamber olarak tanıtılmasa da, Kur’an’da “ilahi destekle sorumluluk alan” örnek şahsiyetlerle benzer çizgide konumlandırılmıştır:

Süleyman: Çok boyutlu yönetim becerisi ve güç kullanımında adalet.

Davud: Hüküm verme hikmeti ve demir işçiliğiyle üretim gücü.

Yusuf: Kriz yönetimi, toplumu koruma ve rüya üzerinden bilgiye erişim.

Muhammed: Vahyin taşıyıcısı olarak akıl, hikmet ve tebliğ gücünü birleştiren örneklik.


Bu örnekler, “güç” verilen her kulun aynı zamanda “sınanmakta” olduğunu gösterir. Kur’an, asıl övgüyü sahip olunan imkanlara değil, bu imkanların adaletle ve bilinçle kullanılmasına yapar.


---

Kıssanın Tefekküre Açtığı Alanlar

1. Zülkarneyn Bizim İçimizde
Her birey, kendi içinde “doğu ile batı arasında” seferler yapan bir Zülkarneyn olabilir. Nefsin arzularını bastırmak, aklı vicdanla buluşturmak, fitneye karşı kendi iç setini inşa etmek Kur’ânî bir inşa çabasıdır.


2. Setler Ne İçin Var?
Sadece dış tehditlere karşı değil, ahlaki çözülmelere, medya manipülasyonuna, dijital bağımlılığa karşı da bilinçli toplumlar “setler” inşa etmelidir.


3. Zaman ve Mekânın Ötesinde Bir Kıssa
Kehf suresinin genel anlatısına uygun biçimde, Zülkarneyn kıssası da zamanlarüstü bir bilgelik sunar. Bu kıssa, geçmişe ait bir hikâye değil; bugünün yöneticileri, kanaat önderleri ve her bilinçli birey için bir aynadır.




---

Sonuç: Zülkarneyn, Kur’an’da Adaletle Bütünleşmiş Kudretin Temsilidir

Zülkarneyn kıssası, Kur’an’da yöneticilik, güç, hikmet ve sorumluluk kavramlarının merkezinde yer alır. Onun üç yolculuğu, üç farklı sosyal gerçeklikle karşılaşması, her birinde farklı bir liderlik modeli sergilemesi, bize şunu gösterir: Adalet, mutlak doğrularla değil, bağlamla, hikmetle ve ilahi ölçüyle kurulur.

Zülkarneyn, geçmişte yaşamış bir kral değil; bugün içinde yolculuk ettiğimiz hakikat arayışının rehber sembolüdür. Onun iki boynuzu, içimizdeki çelişkilerin birleştiği noktada bir denge kurmaya, akıl ve vicdanla ilahi ölçüyü birleştirmeye çağırır.


---


21 Haziran 2012 Perşembe

Kuranda Geçen KIRAAT, TİLAVET, TERTİL 📑

📑 Kur'an'da Geçen KIRAAT, TİLAVET, TERTİL


Kur'an'da Geçen “Kıraat”, “Tilavet” ve “Tertil” Kelimelerinin Anlamı

Türkçede "okumak" kelimesi, genellikle yazılı bir metnin gözden geçirilmesi anlamında kullanılır. Ancak Kur'an'da geçen üç kelime - “kıraat” (qarae), “tilavet” (televe), ve “tertil” (retele) - farklı anlamlar taşır ve bu kelimelere Türkçede yalnızca "okumak" denmesi, anlam daralmasına yol açmaktadır. Özellikle Araf Suresi'nin 204. ayetinde, bu kelimelerin anlamları üzerinde düşünmek önemlidir.

Araf, 7/204:
"Kur'an okunduğu zaman, O'nu can kulağıyla dinleyin ve sesinizi kesin ki, size merhamet edilsin." Bu ayet geleneksel bir şekilde, Kur'an’ın yüzünden okunmasını ifade etmek için anlaşılmaktadır. Ancak bu, ayetin gerçek anlamını daraltmakta ve okuyucuyu sadece sessizce dinlemeye yönlendirmektedir. Gerçek anlam, Kur'an'ı söyleyenin, anlatanın veya tebliğ edenin sözüne can kulağıyla kulak vermek, anlamak ve hayatımıza geçirmektir.

Alak, 96/1-3:
"Oku, yaratan Rabbinin adıyla. İnsanı alaktan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir."
Bu ayetler, "oku" kelimesinin yazılı bir metni okumak anlamında değil, daha geniş bir anlamda, "duyur", "iletişim kur", "anlat" anlamında kullanıldığını gösterir. "İqra" kelimesi, yalnızca yazılı bir şeyin okunmasından ziyade, bir şeyi dikkatle dinlemek, araştırmak, anlamak ve başkalarına duyurmaktır.

Kur'an’ın yazılı bir metin olarak okunmasının, anlamını bilmeden yapılması, zaman içinde egemenlerin etkisiyle oluşan bir gelenek olmuştur. Ancak asıl maksat, anlamını bilerek okumak ve Kur'an’ın hükümlerini hem bireysel hem toplumsal hayatta uygulamaktır.

Farklı Kelimeler, Farklı Anlamlar:

Kur'an’da geçen "kıraat", "tilavet" ve "tertil" kelimeleri farklı anlamlar taşır. Bu anlamları doğru bir şekilde anlamak, Kur'an’ı daha derinlemesine kavrayabilmek için oldukça önemlidir:

  1. Kıraat (qarae):
    Genellikle “okumak” olarak çevrilen bu kelime, sadece bir metni okumak değil, aynı zamanda metni anlamak, incelemek, araştırmak ve ona kulak vermek anlamına gelir. Örneğin, Araf Suresi’nde geçen kıraat, sesli okumak değil, dikkatle dinlemek ve anlamaktır.

  2. Tilavet (televe):
    Bu kelime, yazılı bir metni okumak anlamına gelir. Ancak daha derin bir anlam taşıyan "tilavet", bir şeyin doğru bir şekilde duyurulması, iletilmesi ve doğru şekilde seslendirilmesidir.

  3. Tertil (retele):
    Tertil, bir şeyin doğru ve düzgün bir şekilde sırasıyla düzenlenmesi anlamına gelir. Bu kelime, bir nesnenin parçalarının düzgün bir şekilde birleştirilmesi, cümlelerin doğru şekilde telaffuz edilmesi gibi anlamlar taşır. Ayrıca, "tertil" kelimesi, Kur'an'ın tedvinini, yani ayetlerin düzenlenip kitap haline getirilmesini de çağrıştırmaktadır.

Furkan, 25/32:
“Kâfirler, Kur'an bir defada toptan indirilseydi ya, diyorlar. Oysa Biz onu böyle belli bir düzende, parça parça indiriyoruz ki, kalbine iyice yerleşsin.” Bu ayetteki "tertil", Kur'an’ın düzenli bir şekilde parçalara ayrılarak indirildiğini ve kalplere yerleşmesini sağlamak için bir düzen içinde aktarılması gerektiğini ifade eder.

Alak, 96/1-8:
“İqra, yaratan Rabbinin adıyla… Kalemle iyice öğretti. İnsana bilmediğini öğretti…” Bu ayetlerde yer alan "iqra" kelimesi, insanın yaratılışı ve bilgi edinmesi sürecini anlatırken, aynı zamanda insanın "kendini müstağni görmemesi" gerektiğini vurgular. Yani, insanın kendi bildiklerini yeterli görmesi, onun azgınlaşmasına yol açar. Bu bağlamda, Kur'an'ı doğru okumak ve anlamak, insanın hem bireysel hem de toplumsal yaşamında doğru yolu bulmasına yardımcı olur.

Sonuç:

Kur'an’ın okunması sadece bir metnin yüzeyine bakmak değildir. O'nu doğru bir şekilde anlamak, dinlemek, incelemek ve yaşamımıza geçirmek esas olmalıdır. "Okumak", sadece yazılı bir şeyin gözden geçirilmesi değil, Allah’ın mesajını tüm yönleriyle kavrayıp başkalarına doğru bir şekilde duyurmaktır.

Azgınlık, insanın kendi bildiklerini doğru kabul etmesi ve başkalarının doğruyu aramasını engellemesidir. Bu nedenle, Kur'an’ı doğru bir şekilde okumak, anlamak ve hayatımıza geçirmek her insanın görevidir. Rabbimize dönmek, O'nun ayetlerine bakmak ve onlara göre yaşamaktır.