Bu Blogda Ara

Meleklerin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Meleklerin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2025 Pazartesi

Müddessir Suresindeki "19" BÖLÜM 2






"Sekar: Ateşte Peki̇şen Tablet ve Müddessir Suresi’nin Gizli Hafızası"


---

Saygıdeğer Okuyucular,

Bugün sizlerle, Kur’an’ın gizemli ve bir o kadar derinlikli bir suresi olan Müddessir Suresi üzerinden, tarihsel, yazınsal ve vahyî bir iz sürmeye çalışacağız.

Kur’an’da geçen “üzerinde on dokuz vardır” ifadesi, çoğu zaman mistik ya da matematiksel bir diziyle ilişkilendirilmiştir. Ancak biz bu ifadeyi, Mezopotamya uygarlıkları bağlamında yeniden yorumluyoruz. Zira, bu coğrafyada yazı, kil tabletler üzerine yazılırdı. Tabletler önce kurutulur, ardından ateşte fırınlanarak kalıcılaştırılırdı.

Bu süreç, Kur’an’da Sekar olarak geçen, yakarak ortaya çıkaran ve hiçbir şeyi bırakmayan anlamlarına gelen ateşi bize hatırlatıyor. İşte burada, levvâha ve beşer kelimeleri devreye giriyor. Çünkü “levvâha” sadece cehennem değil; yüzeyi kavrulmuş bir yazı levhası, yani pişmiş bir tablet olabilir.

Ve 30. ayet diyor ki:

"Üzerinde 19 vardır."


Peki neyin üzerinde? Önceki ayetlerle bağlantılı olarak baktığımızda bu "üzerindeki" şeyin bir yazı yüzeyi, bir levha, yani vahyin yazıldığı bir form olduğu düşünülebilir.

Tarihi verilere göre Akatça, Musa döneminde bölgede kullanılan yazı diliydi ve bu dilde 19 sessiz harf bulunmaktaydı. Tevrat’ın ilk hali işte bu alfabe ile yazılmış olabilir. Kur’an’da A’râf Suresi 145. ayette diyor ki:

 “Musa için öğütten ibaret olan her şeyi levhalara yazdık…”


İşte bu levhalar, belki de ateşte pişirilerek kalıcılaştırılmış kil tabletlerdi. Üzerindeki 19 harf, sadece bir sayı değil; bir bilgi taşıyıcısıydı. Bilgiyi taşıyanlar kimdi?

Kur’an cevap veriyor:

“Ateşin sahiplerini sadece melekler yaptık…”
(Müddessir 31)



Evet, burada geçen “melek” kelimesi çoğuldur. Ve bu melekler, sadece fiziksel güçler değil, ilahi düzenin bilgi taşıyıcılarıdır.

Peki melekler neyi taşır?

Harfleri. Çünkü harfler, bilginin yapıtaşıdır. Harfler olmadan vahiy olmaz, kitap yazılmaz, mesaj iletilmez.

O halde şöyle diyebiliriz:

Harfler, Allah’ın Melik sıfatının yönettiği evrende görevli olan meleki güçlerin birer sembolüdür.


---

Bu noktada harf, melek ve melik arasında kurulacak bir üçgen; bize Kur’an’ın hem görünür yazı boyutunu, hem de gizli bilgi taşıyıcı sistemini kavratır.

Müddessir 31. ayette bu sayıların kitap ehlinin imanını arttıracağı söylenir. Bu çok çarpıcıdır. Zira burada Kur’an değil, doğrudan üzerinde 19 olan bir şey kitap ehli için bir iman vesilesidir.

Peki, kitap ehlinden Yahudi ve Hristiyanlarca da kabul edilen tek kitap nedir?

Tevrat.

Tevrat'ın ilk şekli, bu Mezopotamya yazı geleneğinde, belki de tam da bu 19 harfin üzerine kuruluydu. İşte bu nedenle “üzerindeki 19” sadece matematiksel değil, vahiysel bir hafızaya işaret ediyor olabilir.


---

Ve şimdilik şunu ifade etmeliyim:

Kur’an parçalı okunamaz. Parça parça inmiştir ama bir bütün içinde anlam bulur. O yüzden Müddessir Suresi, 19 sayısını sadece bir sayı olarak değil, ilahi bilginin, vahyin, yazının ve tarihin üstüne kazındığı sembolik bir sistem olarak sunuyor.

Bu sistemin içinde ateş, levha, harf, melek, melik ve kitap ehli bir bütün olarak görünür olur.

Ve en doğrusunu Rabbimiz bilir.


---

UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


26 Haziran 2025 Perşembe

Müddessir Suresindeki "19" BÖLÜM 1




🔹 Giriş

Kur’an’da sayılar, sadece niceliksel bilgi aktarmak için değil; çoğu zaman sembolik, denetleyici veya bilinç açıcı öğeler olarak karşımıza çıkar. Bu sayılar aracılığıyla Kur’an, insanın sadece aklını değil; dikkatini, ön yargılarını ve teslimiyetini de test eder. Özellikle Müddessir Suresi 30. ayette geçen “Üzerinde on dokuz vardır” ifadesi, bu özelliği en vurucu şekilde ortaya koyar. Benzer şekilde Kehf Suresi'nde Ashâb-ı Kehf'in sayısını tartışan zihniyet, Kur’an tarafından eleştirilmektedir.


---

🔹 Müddessir Suresi: "19" Sayısı ve Mecazî Katmanlar

"Onun üzerinde on dokuz vardır." (Müddessir 74:30)



Bu ayet, ilk bakışta cehennem bekçilerinin sayısını bildiriyor gibi görünse de, hemen ardından gelen ayet bu sayının aslında bir imtihan aracı, bir zihin ayıklayıcısı olduğunu belirtir:

"Biz cehennemin bekçilerini ancak melekler kıldık; sayılarını da inkârcılar için bir deneme kıldık..." (74:31)



Burada 19 sayısı, sıradan bir bilgi değil; inkârcının iç dünyasını ortaya çıkarmaya yönelik bir testtir. Devam eden ayetlerdeki “Allah bu sayıyla ne demek istiyor?” gibi sorular, sadece aklının sınırlarında kalan, sırrı kavrayamayan bir zihnin ifşa edilmesidir.


---

🔹 Şair Benzetmesi ve Sayma Alışkanlığının Eleştirisi

Kur’an’ın indiği Mekke toplumunda Hz. Muhammed’e yönelik "şair" (Tûr 52:30), "kâhin" (Hâkka 69:42), "mecnûn" (Hicr 15:6) gibi ithamlar söz konusudur. Şairler, Arap toplumunda vezinli, ölçülü sözler söyleyen, sıkça sayı ve ritim kullanan kişiler olarak bilinir.

Kur’an’ı bu şiirsel gelenekle aynı kategoride görmek, vahyin kaynağını örtmeye yönelik bilinçli bir indirgemedir. 19 sayısına verilen alaycı tepki, Kur’an’ın da bir şairin sözleri gibi ölçülü ve sayılı ifadelerle kurulu olduğu sanısına bir eleştiridir.

"Biz ona şiir öğretmedik, bu ona yaraşmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır." (Yasin 36:69)




---

🔹 Kehf Suresi: Ashâb-ı Rakîm ve Sayılarla Uğraşan Zihinler

Kehf Suresi, Ashâb-ı Kehf ile birlikte Ashâb-ı Rakîm ifadesini de anarak, tarihsel gerçekliklerin sıkı sıkıya sayılar ve yazılarla sabitlenmesine eleştir getirir:

 "Yoksa sen, Kehf ve Rakîm ashâbını ayetlerimizden hayrete düştürecek şeylerden sandın mı?" (Kehf 18:9)



Ve daha sonra gelen ayetlerde, Ashâb-ı Kehf’in sayısı tartışılır:

 "Diyecekler ki: Üç idiler, dördüncülerı köpekleriydi... Beş, altı... Yedi, sekiz... De ki: Onların sayısını en iyi Rabbim bilir..." (Kehf 18:22)



"Mağarada üç yüz yıl kaldılar; dokuz yıl daha eklediler." (Kehf 18:25)



Bu ayetler, rakam saplantısının asıl mesajı örtmesine bir eleştiridir. Kur’an, “Kaç kişiydiler? Kaç yıl kaldılar?” gibi soruları önemsizleştirerek, şu mesajı verir:

“Siz niceliğe değil, niteliğe; sıfatlara değil, amaca odaklanın.”




---

🔹 Kur’an’da Sayılar: Nicelik Değil, Anlam İşareti

Hem Müddessir hem de Kehf Suresi'ndeki bu örnekler, Kur’an’da sayıların:

Nicel gerçekliği göstermek için değil,

Anlamı derinleştirmek, zihinsel bir eğitim başlatmak,

Aklın sınırlarını fark ettirip teslimiyeti hatırlatmak için sunulduğunu gösterir.



---

🔹 Sonuç

Kur’an’da 19 gibi belirli sayılar, sadece istatistiksel değerler olarak değil; mecaz, sembol ve zihinsel imtihan unsurları olarak sunulur. Müddessir 30–31 ayetlerinde akılcılığın kibirle birleştirilmesi sonucu doğan tepki, Kehf 22'de tarihi bir olayı anlam yerine sayılarla sınırlamak isteyen zihnin eleştirisiyle tamamlanır.

Bu da bize şunu gösterir: Kur’an, sayılara takılmayı değil; sayılar aracılığıyla anlamı, hikmeti ve teslimiyeti bulmayı öğretir.


UYARI / HATIRLATMA


Bu metinlerde yer alan görüş, yorum ve çıkarımlar, beşerî çabanın bir ürünüdür.

Lütfen her ifadeyi Kur’an’ın bütünüyle değerlendirin; ayetlerin rehberliğinde tartın, ölçün ve doğrulayın. 

Hakikatin tek ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Yanlış varsa bize, doğru varsa Allah’a aittir.

Diğer kategorize edilmiş yazılarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz


3 Mayıs 2025 Cumartesi

İnanç, Cinsiyet ve Temsiliyet Sorunu ☢️

☢️  İnanç, Cinsiyet ve Temsiliyet Sorunu

Kur’an’da Meleklerin Dişil İsimlendirilmesine Eleştiri: İnanç, Cinsiyet ve Temsiliyet Sorunu


Giriş

Kur’an’da melek kavramı, Allah’ın emrini icra eden, mesajları taşıyan, yaratılmış ancak gaybî bir varlık sınıfı olarak tanımlanır. Meleklerin mahiyetiyle ilgili detaylı bilgi verilmemiş olmakla birlikte, Kur’an, melekleri doğrudan gözlemleyemeyen ve bu konuda zanla hareket eden toplumların bazı temsillerini eleştiri konusu yapar. Bu temsillerden biri de meleklerin dişil varlıklar olarak tasvir edilmesidir. Kur’an’ın bu anlayışı hangi bağlamda ve nasıl eleştirdiği, söz konusu nitelemenin teolojik, toplumsal ve sembolik arka planı bu çalışmanın temel inceleme konusudur.


1. Cinsiyet ve Melek Tasavvuru: Tarihsel Arka Plan

Cahiliye toplumu içinde bazı kabileler, melekleri Allah’ın kızları olarak nitelendirmiştir. Bu anlayış, hem tanrısal varlıkların soyut bir şekilde cinsiyetlendirilmesini hem de cinsiyetler arası hiyerarşiyi yansıtan bir mitolojik zemin üretmiştir. Bu bağlamda, meleklerin dişil olarak tasvir edilmesi, hem Tanrı anlayışında hem de toplumsal cinsiyet tahayyülünde problemli bir eğilimin yansımasıdır.


2. Kur’an’ın Eleştirisi: Zan ve Vahiy Ayrımı

Kur’an, bu yaklaşımı yalnızca yanlış bir bilgi olarak değil, “zanna dayalı” ve “delilsiz” bir itham olarak tanımlar:


> “O, dişileri mi aldı da size erkekleri verdi? İşte o zaman çok insafsız bir paylaştırma yaptınız! Bunlar sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlara dair hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin hevasına uyarlar.” (Necm 53:21–23)

Bu pasajda Kur’an, meleklerin cinsiyetlendirilmesini iki yönlü eleştirir:




Epistemolojik: Bu iddiaların hiçbir vahye dayanmadığı, zanna dayalı olduğu,


Ahlaki/Toplumsal: Cinsiyetler arasında adaletsiz bir tercih ve haksız bir paylaştırma içerdiği.



3. “İsimlendirme”nin İdeolojik Doğası

Kur’an’da geçen “bunlar sadece sizin ve atalarınızın taktığı isimlerdir” (53:23) ifadesi, isimlendirmenin salt betimleyici değil, aynı zamanda kurucu ve yönlendirici bir işlevi olduğunu gösterir. İsim verme, varlık üzerinde tasarruf ve tanım gücü üretir. Bu bağlamda, meleklerin “dişi” olarak isimlendirilmesi, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda bir tür teolojik tahakküm ve temsil stratejisi olarak değerlendirilebilir.


4. Cinsiyet, Yücelik ve Putperestlik İlişkisi

Meleklerin “Allah’ın kızları” olarak tasvir edilmesi, bir yönüyle Allah’a çocuk isnadıdır ki bu doğrudan şirk kapsamına girer. Ancak mesele bununla sınırlı değildir. Kur’an’ın bu anlatımı ironik bir şekilde tersten okuduğu da görülür: Erkek çocukları istemeyip diri diri kız çocuğu gömen bir toplum, Allah’a çocuk isnat ederken O’na kızları layık görmektedir (bkz. Zuhruf 43:16–19). Bu durum hem ahlaki bir tutarsızlık hem de teolojik bir sapma olarak lanetlenir.


5. Meleklerin Mahiyeti ve Cinsiyetsizlik

Kur’an’ın hiçbir yerinde meleklerin cinsiyetine dair açık bir tanımlama yer almaz. Onlar hakkında bildirilenler, görev ve işlev temellidir (bkz. Tahrim 66:6, Meryem 19:17–21). Cinsiyet atfı, insanî bir projeksiyondur ve gayb alanına dair bu tür yakıştırmalar, Kur’an’da sıkça eleştirilen spekülatif din anlayışının bir yansımasıdır.


Sonuç

Kur’an, meleklerin dişil isimlendirilmesini yalnızca bir terminolojik sorun olarak değil, bilgi kaynağının yozlaşması, toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin ilahlaştırılması ve temsilin tanrılaştırılması sorunu olarak ele alır. Bu bağlamda, Kur’anî monoteizm, sadece Allah’tan başkasına tapmamayı değil, Allah hakkında bilgi üretiminde keyfîlik ve zanna dayalı temsillerden kaçınmayı da gerektirir.