Kuranda Yurtlarından Çıkarma

 


Yurtlarından Çıkarma: Zulmün Kurumsallaşmış Hâli


​Giriş

​Kur’an, insanın doğuştan gelen en temel hakkını, yurdunda güvenle yaşama hakkını kutsal bir değer olarak ele alır. “Yurtlarından çıkarılmak” (ihraac min diyârihim) eylemi, yalnızca fiziksel bir sürgün değil, aynı zamanda kişinin köklerinden, kimliğinden ve inancından koparılması anlamına gelir. Bu ifade, Kur’an’da hem tarihsel hem de evrensel bir zulüm biçimini temsil eder: Hakikate direnen zihniyetin, ona inananları dışlaması, bastırması ve ötekileştirmesidir.


​1. Yurt: Varlığın ve Emniyetin Güven Alanı

​Kur’an’a göre “yurt” (dâr, diyâr), sadece taş ve topraktan ibaret değildir. Orası insanın emniyet bulduğu, kimliğini inşa ettiği ve değerleriyle yaşadığı varlık mekânıdır. Bir topluluğu yurdundan çıkarmak, sadece toprağını değil, varoluş alanını elinden almak demektir.

​Bu nedenle Kur’an, zulme uğrayanların “yurtlarından çıkarılmasını", insanlık dışı en ağır eylemlerden biri olarak resmeder:

​“Onlar ki, haksız yere ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır.”(Hac, 22/40)

​Burada çıkarılma gerekçesi tevhid bilincidir; yani “Rableri Allah’tır” demeleridir. Bu, tarih boyunca her dönemde değişmeyen bir manzarayı anlatır: Hakikati söyleyen, yurtlarından edilir.


​2. Zulmün Kurumsal Yüzü: İnanç Temelli Sürgün

“Yurtlarından çıkarma” eylemi, Kur’an’da hakikati tehdit olarak gören, farklı düşünceye tahammül edemeyen bir zihniyetin yansımasıdır. Tarih boyunca nebiler ve onların izinden gidenler, hep aynı akıbeti yaşamışlardır: Toplumlarını uyarmış, yozlaşmayı ifşa etmiş ve ardından dışlanmış veya sürülmüşlerdir.

​Bu zulüm, İsrailoğulları’nın geçmiş bir travmasında da dile gelir:

​“Bizim için bir kral gönder ki Allah yolunda savaşalım!” dediler... “Biz yurtlarımızdan çıkarıldığımız hâlde neden savaşmayalım?”(Bakara, 2/246)

​Bu bağlamda yurt, artık bir özgürlük sembolü hâline gelmiştir; onu geri almak, hakikati savunmakla eşdeğer olmuştur.


​3. Mekke’den Medine’ye: Tevhid Uğruna Mücadele

​Kur’an’ın nüzul döneminde bu kavram, doğrudan Mekke’deki müminlerin yaşadığı zulme işaret eder. Onlar, yalnızca “Allah birdir” dedikleri için baskıya uğramış, malları ellerinden alınmış ve sonunda yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardı.

​Kur’an bu durumu açıkça zulüm olarak tanımlar ve mazlumlara savunma hakkı verir:

​“Kendilerine savaş açılan kimselere, zulme uğradıkları için izin verilmiştir...”(Hac, 22/39)

​Bu izin, saldırı değil, zulme karşı bir savunma hakkıdır. Vahiy tarihinde ilk kez, bir topluluk “inancı uğruna yurdundan çıkarıldığı” için mücadele izni almıştır. Kur’an, yurtlarından çıkarılanların yanındadır ve çıkaranların karşısındadır.


​4. Haşr Örneği: Adaletin Tarihsel Tecellisi

​Kur’an’daki bir başka kullanım Haşr Suresi’ndedir. Burada çıkarılanlar zulme uğramış değil, zulmedenlerdir:

​“O, Ehl-i Kitap’tan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkarandır.”(Haşr, 59/2)

​Bu durum, Kur’an’ın adalet ilkesini gösterir: Zulmeden, ister mümin ister kâfir olsun, yurdunda ebediyen kalamaz. Adalet, zalimin kök salmasına izin vermez.


​5. Mümtehine Ölçüsü: Ahlaki Dostluk Sınırı

​Kur’an, yurtlarından çıkarma eylemini, ahlaki bir sınır olarak belirler. Düşmanlık, inanç farkıyla değil, zulüm ve sürgünle tanımlanır:

​“Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmaktan men etmez…”(Mümtehine, 60/8)

​Ancak, bu sınırı aşanlar için kesin bir tavır koyar:

​“Sizi yurtlarınızdan çıkaranlarla dostluk kurmayın.(60/9)

​Buna göre, iman, nefretin değil, adaletin ölçüsüdür. Gerçek düşmanlık, haksız yere sürgüne sebep olmaktır.


​6. Günümüze Yansıma: Modern Sürgünler

​Bugün yurtlarından çıkarılmak, yalnızca fiziksel sınır dışı edilmekle değil; düşüncesinden, kimliğinden veya vicdanından uzaklaştırılmakla da mümkündür. Bir toplum, hakikati söyleyenleri itibarsızlaştırıyor, düşünürleri susturuyor veya vicdan sahiplerini dışlıyorsa; o toplum kendi evlatlarını manevî sürgüne göndermektedir.

​Modern çağın “ihraçları”, kimi zaman kalemlerin susturulmasıyla, kimi zaman işten atmalarla, kimi zaman da toplumsal linçle gerçekleşir. Kur’an’ın mesajı burada da geçerlidir: Kim hakikati savunduğu için yerinden edilirse, o Allah’ın koruması altındadır. Kim başkasını haksız yere sürerse, kendi yurdunda güvende değildir.


​Sonuç: Hakikat Ehlini Yurttan Edenler, Kendi Vicdanlarından Sürülür

​Kur’an’a göre yurdundan çıkarılanlar mazlum, çıkaranlar ise zalimdir. Mazlumun yurdu elinden alınabilir ama hakkı asla alınamaz. Çünkü Allah, yurdundan çıkarılanlara bir başka yurt, kalbinde bir başka “dârü’s-selâm” (esenlik yurdu) vaat eder.

​Hakikate sırt çevirenler ise, en geniş topraklarda yaşasalar bile, vicdanlarından sürülmüşlerdir.

​“Eğer Allah insanları birbirine karşı savunmasaydı, yeryüzü fesada uğrardı.” (Hac, 22/40)

​Kur’an’ın bu ilkesi, tarih boyunca ve bugün hâlâ geçerlidir: Yurdundan çıkarılan her hakikat ehli, aslında yeryüzünün vicdanıdır.

Yorumlar

Öne çıkan Makaleler

Kurana göre Sevgi ile Aşk ❤

YASAK MEYVE ? 🍎

Habibullah demek ŞİRKTİR 📣