FIKIH "Anlamak mı, Kanun Çıkarmak mı?"
Kur’ana Göre Fıkıh ve Geleneksel İslam’daki Fıkıh: Yanlışların Düzeltilmesi
1. Giriş: Fıkıh Kavramının Kökü – Anlamak mı, Kanun Çıkarmak mı?
“Fıkıh” (الفقه) kelimesi, Arapça “feqaha” kökünden türemiştir; sözlük anlamı: anlamak, derin kavramak, incelikleri idrak etmektir.
Kur’an’da bu kelime, ne bir hukuk sistemi ne de dinî kural bütünü olarak kullanılır. Aksine, daima derin anlayış anlamını taşır. Fıkıh, Allah’ın kelamına nüfuz etme ve O’nun maksadını idrak etme çabasıdır.
Kur’an’daki kullanım bu anlamı teyit eder:
“...Onların her topluluğundan bir grup, dinde derin anlayış (tefakkuh) sahibi olmak için kalsın...” (Tevbe 9/122)
Buradaki “li-yetefekkahû fî’d-dîn” ifadesi, “dinin kanunlarını yapmak” demek değil; dini derinlemesine anlamak demektir. Yani fıkıh, anlama eylemidir; “kanun çıkarma sanatı” değildir.
2. Kur’an’a Göre Fıkıh: Aklî Değil, Kalbî Derinlik
Kur’an, fıkhı sadece zihinsel bir işlem olarak görmez; onu kalbî idrak ile ilişkilendirir. Fıkıh, kuru akıl yürütmeden öte, hakikati kavrama yeteneğidir:
“Kalpleri var ama onunla anlamazlar (yefkahûn)...” (A‘râf 7/179)
Kur’anî fıkıh, Allah’ın muradını anlama çabasıdır. Yasak ve helalleri mekanik bir **“kural listesi”**ne çevirmek yerine, ilahi hikmeti fark etme bilincidir.
Kur’an’a göre “dinde fıkıh sahibi olmak”:
Allah’ın ayetlerinin niçin indirildiğini idrak etmek,
Hükümlerin amacını ve hikmetini görmek,
Hayatın bütününü bu hikmete göre yönlendirmektir.
Dolayısıyla Kur’anî fıkıh, yaşayan bir anlayış, kalbin derin tefekkürü ve hikmet arayışıdır.
3. Geleneksel İslâm’da Fıkıh: Kuralın Dinleşmesi
Tarihsel süreçte “fıkıh” kavramı, Kur’an’daki “derin kavrayış” anlamından koparak “hukukî hüküm üretimi” anlamına evrilmiştir.
Fıkıh âlimleri, Kur’an ve hadislerden hüküm türeterek, ibadet, muamelat, ceza ve miras gibi alanlarda sistematik bir insan yapımı hukuk inşa ettiler.
Bu yapının merkezinde oluşan anlayış şudur:
Dinin özü amelî kurallardır.
Kişi, kurallara harfiyen uydukça “dindar” olur.
Kuralların arkasındaki ilahi maksat değil, metinsel fetva önemlidir.
Böylece fıkıh, ruhundan koparıldı; ilahi hikmetin yerine mezhep görüşleri ve insan yorumu geçti. Anlamak, uygulamaya feda edildi.
4. Kur’an’ın Eleştirisi: Din Adamlığı ve Hüküm İcat Etme Yetkisi
Kur’an, Allah’tan başka kimsenin hüküm koyamayacağını açıkça ilan eder:
“Hüküm yalnızca Allah’ındır.” (Yusuf 12/40)
“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide 5/44)
Kur’an’a göre dinde yasama yetkisi yalnızca Allah’a aittir. İnsan, bu hükümlerin amacını anlar; fakat yeni hüküm koyamaz.
Klasik fıkıh sisteminin yaptığı gibi “hüküm icat etmek” ve “Allah adına bağlayıcı hüküm vermek” Kur’an mantığıyla temelden çelişir. Fıkıh, şeriatın (yolun) açıklaması değil, anlayışın derinleşmesi olmalıydı. Ancak tarihsel süreçte bu anlayış, otoriteye dönüşerek Allah’ın kelamının önüne geçti.
5. Yanlışların Düzeltilmesi: Fıkıh Yeniden Nasıl Doğmalı?
Fıkhın, Kur’an’daki kök anlamına dönmesi için atılması gereken adımlar:
6. Sonuç: Fıkıh, Anlamak mı, Hükmetmek mi?
Kur’an’a göre fıkıh, anlamanın hikmetidir; geleneksel İslâm’da ise hüküm vermenin aracıdır.
İlkinde kalp ve hikmet öne çıkmıştır.
İkincisinde ise kural ve otorite öne çıkmıştır.
Oysa Allah’ın muradı, insanların anlayan bir ümmet olmasıdır:
“Belki anlarlar (yefkahûn).” (Nisa 4/78)
Gerçek fıkıh; mezhebi, otoriteyi ve tarihsel hükmü değil, Allah’ın muradını anlamayı hedefleyen diriltici bir bilgeliktir. Fıkıh yeniden **“hikmeti anlamak sanatı”**na dönmedikçe, din, hayatın anlamı olmaktan çıkar, kuralların ağına düşer.
Yorumlar
Yorum Gönder