Müşriklerin “Melek Beklentisi”


Vahyin Geliş Biçimleri: Resûl, Cibrîl ve Müşriklerin “Melek Beklentisi”


Özet

Kur’an, vahyin geliş biçimlerini farklı formlarda tasnif eder. Bunlar arasında “resûl” aracılığıyla geliş, “Cibrîl”in kalbe indirilişi ve doğrudan ilham yöntemleri öne çıkar. Bu makalede özellikle Nebimiz İbrahim’e gelen elçiler (resûl) ile Son Nebimiz Muhammed’in kalbine indirilen vahiy (Cibrîl) arasındaki fark analiz edilmekte; müşriklerin “yanında bir melek olmalı” beklentisinin neden karşılanmadığı incelenmektedir.

1. Kur’an’da Vahyin Çeşitli Biçimleri

Şûrâ 51’de, Allah’ın insanla iletişim kurmasının üç yolu belirtilir:

  • 1. Vahyen (ilham yoluyla),
  • 2. Min verâi hicâb (perde arkasından hitapla),
  • 3. Resûl gönderilmesi (yursilu resûlen).

Bu üçlü tasnif, ilahî iletişimin tekdüze değil, farklı bağlamlara göre çeşitlendiğini gösterir. Nebimiz Musa’nın tecrübesi (perde arkasından hitap), Nebimiz  İbrahim’in misafirleri (resûl aracılığıyla) ve Son Nebimiz Muhammed’in kalbine doğrudan iniş (Cibrîl) bu çeşitliliğin örnekleridir.


2. İbrahim’e Gelen “Elçiler”

Kur’an, Nebimiz İbrahim’e gelen elçilerden “resûl” (Hûd 69–70; Zâriyât 24–28) olarak bahseder. Bu elçiler:

Beşer olarak gelmişlerdir,

İbrahim tarafından misafir edilmiştir,

Konuşma ve karşılıklı etkileşim gerçekleşmiştir.

Burada vahiy, müşahhas bir aracılık ile tecelli eder. Elçi, hem haber getiren hem de somut olarak misafir edilen bir beşerdir.


3. Son Nebi Muhammed’e İnen “Cibrîl”

Kur’an’da Hz. Muhammed’e gelen vahyin öznesi çoğunlukla Cibrîl olarak anılır:

“Onu Rûhu’l-Emîn senin kalbine indirdi.” (Şuarâ 193–194)

“Kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibrîl ve Mikâîl’e düşman olursa bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır.” (Bakara 98)

Burada vahyin mahalli kalp olarak belirlenmiştir. Cibrîl, gözle görülen bir misafir değil; içsel ve doğrudan bir aktarımın aracısıdır. Bu, İbrahim’in tecrübesinden farklıdır: vahyin mahremiyeti ve kalbe doğrudan iniş söz konusudur.


4. Müşriklerin “Melek Beklentisi”

Mekke müşrikleri, peygamberliğe itiraz ederken sürekli “yanında bir melek olmalı” talebinde bulunmuşlardır (Furkan 7; En‘âm 8). Bu talep, aslında görsellik ve olağanüstülük beklentisinin ürünüdür. Kur’an bu beklentiyi şu gerekçelerle reddeder:

“Eğer yeryüzünde dolaşanlar melekler olsaydı, elçiyi onlardan gönderirdik.” (İsrâ 95).

İman, gözle görülen bir şova değil; kalbin özgür seçimine dayanmalıdır.

Melek gözle görünseydi, imtihanın anlamı ortadan kalkardı.

Dolayısıyla müşriklerin istediği türden bir “melek refakati” Kur’an mantığına aykırıdır.


5. Teolojik Değerlendirme

Bu bağlamda şu sonuçlar çıkarılabilir:

  • 1. Elçi (resûl) ve Cibrîl farklı işlevlere sahiptir. Resûl, somut bir elçi olarak İbrahim’e gelmiş; Cibrîl ise görünmez bir biçimde Son Nebi Muhammed’in kalbine inmiştir.
  • 2. Vahyin biçimi tarihsel bağlama göre farklılaşır. İbrahim döneminde misafir elçilerle; Muhammed döneminde içsel bir inişle gerçekleşmiştir.
  • 3. İmtihanın özü kalpteki tanıklıktır. Meleklerin görünür olması imtihanı iptal ederdi.


Sonuç

Kur’an’daki anlatılar, vahyin geliş biçimlerinde bir çeşitlilik olduğunu ve bunun bilinçli bir strateji olduğunu ortaya koymaktadır. İbrahim’e gelen resûller, müşahhas ve gözle görünür bir aracı iken; Muhammed’e gelen Cibrîl, doğrudan kalbe inen bir vahiy taşıyıcısıdır. Müşriklerin “melek görme” talebine karşı Kur’an’ın tavrı, imanın akıl ve kalp temelli bir tercih olduğunu göstermektedir.



Yorumlar

Öne çıkan Makaleler

Kurana göre Sevgi ile Aşk ❤

YASAK MEYVE ? 🍎

Habibullah demek ŞİRKTİR 📣