Kur’an’da geçen “ayetlerimizi etkisiz kılmak” (Arapça: يُعَاجِزُونَ فِي آيَاتِنَا veya benzeri kalıplar) ifadesi, lafzen “ayetlerimize karşı acziyet oluşturmaya çalışmak” anlamına gelir.
Ancak bu ifadenin mecazî ve bağlamsal anlamı daha derindir.
Kur’an’da geçen “ayetlerimizi etkisiz kılmak” (Arapça: يُعَاجِزُونَ فِي آيَاتِنَا veya benzeri kalıplar) ifadesi, lafzen “ayetlerimize karşı acziyet oluşturmaya çalışmak” anlamına gelir.
Ancak bu ifadenin mecazî ve bağlamsal anlamı daha derindir.
"Seni Neyle Aldattı?" – Kur’an’dan Sarsıcı Bir Ders
"Ey insan! Seni, kerem sahibi Rabbin hakkında aldatan nedir?"(İnfitâr, 82:6)
Özellikle Ahzâb 33:72 ayeti merkezinde, “emanet”in sadece bir yükümlülük değil, aynı zamanda varlık bilinci, özgür irade ve anlam taşıyıcılığı olduğunu ortaya koyacağız.
Kur’an’da çok az kişinin fark ettiği, tüyler ürpertici bir içsel çöküş anı...
Bu, aslında bir cehennem sahnesi ama klasik anlamda değil — çünkü cehennem burada yakıcı bir ateş değil, bilincin kendiyle baş başa kaldığı bir yer.
Kur’an, zamanı rastgele akıp giden bir süreç olarak değil, ölçülmüş, takdir edilmiş ve kutsal bir düzene göre işleyen bir sistem olarak tanımlar. Bu sistemin temel direklerinden biri de “eşhür-i hurum” – haram aylardır. Bu aylar, sadece savaşın yasak olduğu dönemler değil, ilahî takvimin sabit işaret taşları, toplumsal adaletin ve barışın zamanla kurduğu bağın sembolleridir.
Kur’an’ın dokuzuncu suresi olan Tevbe, diğer surelerden biçim olarak da içerik olarak da ayrılır. Ne besmeleyle başlar, ne de girişinde yumuşak bir tonda seslenir. Çünkü bu sure, artık söylenecek sözün söylendiği, safların ayrıldığı ve bir karar bildiriminin yapıldığı bir suredir. İçeriğiyle bir manifesto, tonu ve bağlamıyla ise bir ültimatom niteliğindedir. Ve bu ültimatom, "Hacc-ı Ekber günü" açıkça ilan edilmiştir.
Kur’an’ın doğrudan ismini andığı nadir savaşlardan biri olan Huneyn, tarihsel bir olaydan çok daha fazlasını temsil eder. Bu günün Kur’an’da geçmesi ve yalnızca Tevbe Suresi 25. ayette anılması, bize bu olayın maddi boyutundan ziyade kalplerde yaşanan kırılma ve yüzleşmeyi öğrettiğini gösterir. Huneyn, Müslümanların içine oturan bir gündür; çünkü zafer sarhoşluğuyla kaybedilen tevekkülün, niceliğe güvenip kalbi boş bırakmanın ağır bedelidir.
Kur’ân-ı Kerîm, insanların yalnızca iman etmelerini değil, aynı zamanda gönülden teslim olmalarını da hedefler. Bu bağlamda "gönlü İslâm’a ısındırmak" tabiri, yüzeydeki bir inanç beyanının ötesinde, kalbin İslâm’a açılmasını, yani imanın bilinçle ve içtenlikle kabulünü ifade eder. Kur’ân’daki tabiriyle bu kişiler "muallafetu kulûbihim" olarak adlandırılır.