🔧🧲 SALAT 7 (GENEL DEĞERLENDİRME)
Önceki çalışmalarda ayrıntılı olarak görüldüğü üzere es-Salât kelimesi Kur’ân’da bağlama göre dört temel anlamda kullanılmaktadır:
Desteklemek/Yönelmek,
Din,
Vahiy,
Vahiy Öğrenme ve Öğretme Dersi.
Bu anlamlardan özellikle sonuncusu, yani vahyi öğrenip öğreten düzenli ders halkaları, müminlerin Kur’ân’ı derinlemesine anlayıp yaşamaları için emredilen çok önemli bir görevdir. Ancak ne yazık ki Muhammed Nebî’nin (selam ona) vefatından sonra yaşanan iç savaşlar, parçalanmalar ve mezhepleşme süreciyle birlikte, bu asli amaç büyük ölçüde geri plana itilmiş; tıpkı birçok kavram gibi şekil asıl, amaç ise sembol hâline getirilmiştir. Böylece es-Salât, özünden uzaklaştırılmış; anlamayı ve öğretileri içselleştirmeyi hedefleyen bir vahiy temelli bilinç eylemi olmaktan çıkarılıp, belirli vakitlerde icra edilen bir tapınma ritüeline dönüştürülmüştür.
Muhammed Nebî'nin büyük bir azim ve sabırla insanlara Allah’ın vahyini öğrettiği, yüzlerce kişiye bizzat ezberlettiği ve yazdırdığı Kur’ân, onun döneminde ve ilk halifeler zamanında vahiy dersleri ile sistemli şekilde öğretilmekteydi. Bu öğreti geleneği, sonradan yerini farklı mezhebi kabullerle şekillenmiş formlara bıraktı ve Salât'ın Kur’ân’ı öğrenme ve öğretme amacı, yerini biçimsel ibadet algısına terk etti.
Bugün gelinen noktada, adına “namaz” denilen ibadet şekli, es-Salât'ın temel hedefi olan Kur’ân merkezli bilinç inşası görevini büyük oranda yitirmiştir. Oysa Kur’ân, belirli vakitlerde, temiz ve ayık bir zihinle, anlayarak Allah’ın vahyine yönelmemizi; onu öğrenip içselleştirmemizi emreder. Eğer bir insan, birkaç yıl boyunca düzenli olarak anlamaya çalışarak Kur’ân’ı okusa, onu büyük oranda anlayıp ezberleyebilir; böyle bir insan artık ne başkasının yalanına kanar ne de Allah adına uydurulmuş sözleri din zanneder.
Bugün gerçekten Allah’a yönelen ve O’nun rızasını arayan kimseler, “namaz” kılarken sadece şekli hareketlere değil, bu ibadetin vahyi öğrenme işlevine de dikkat etmeli; kıyamda, rükûda, secdede, özellikle de ayakta iken, kendi dillerinden Kur’ân tercümelerini okumalı ve üzerinde düşünmelidirler. Böylece, Allah’ın vaadine uygun olarak, Allah’ın vahyi onların üzerinde tamamlanacak ve onlar da o vahyi “bilenler” arasına katılacaklardır.
Asıl tartışma “salât” kelimesine hangi ismin verileceğinden çok, mahiyeti üzerinedir. Mezhepleşme süreciyle birlikte, şekli unsurlar ön plana çıkarılmış, esas görev geri plana itilmiştir. Oysa Kur’ân’a göre Salât, belirli vakitlerde Allah’ın vahyine yönelerek onu anlamaya ve yaşamaya çalışmaktır. İster adına “namaz” deyin, ister “salât”, ister “vahiy dersi”, asıl hedefi unutmadan yerine getirmek zorundayız.
Geleneksel şekilde namazını tüm yönleriyle yerine getiren bir mümin, bu ibadet sırasında Kur’ân’ı öğrenmeye ve anlamaya yönelik çabasını ihmal etmemeli, esas gayeyi göz ardı etmemelidir.
> İnsan Salât için değildir, Salât insanın kurtuluşu içindir.
Bin yıllık tartışmalar, mezhebi ayrıntılar ve geleneksel farklılıklar bizleri bu asıl sorumluluğumuzdan alıkoymamalıdır. Gerçekten iman edenler, bu geçici dünyanın tuzaklarından sıyrılarak, Allah’a verdikleri söz üzere, şirk, küfür, günah, zulüm, fuhşiyat, yalan gibi şeylerden arınıp; hanif, mü’min, muttakî, adil, merhametli, paylaşımcı, temiz, dürüst bireyler olmaya çalışmalı, bu yolda sabır ve gayretle cihad etmelidirler.
Bu, bir insanın hayatında başarabileceği en büyük devrimdir. Allah da böyle bir kulun çabasına karşılık vereceğini, geçmiş günahlarını bağışlayacağını, hatalarını örteceğini ve bu sadakatinin karşılığını kendi yüceliğine yaraşır şekilde vereceğini vaad etmiştir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?
Rabbimiz bizleri hak üzere sabit kılsın, yanlışlarımızdan döndürsün, affetsin. Bildiklerimizi O öğretti, bilmediklerimizi de O öğretecektir. Bağışlayan, örten, yüce olan yalnızca O’dur. O’nun eşi, dengi, ortağı yoktur. Hüküm yalnızca Allah’ındır. Biz buna iman ettik ve buna şahitlik ederiz.