Bu Blogda Ara

24 Mayıs 2025 Cumartesi

Kur’an’da ‘İblîs’ değil ‘Şeytan’la mücadele


Kur’an’da Şeytan: Bir Kişilik Değil, Bir Sistem Olarak Sapma Mekanizması


İblîs’in düşüşünden sonra başlayan epistemolojik sapma süreci ve “şeytan”ın Kur’an’daki çok katmanlı temsilleri






Kur’an’da şeytan, genellikle soyut bir “kötülük kaynağı” ya da insanları saptıran bir varlık olarak anlaşılmıştır. Oysa Kur’an’da şeytan çoğu zaman görünmeyen bir varlık değil, duyulabilir, konuşabilir, söz verebilir, dost edinilebilir ve hatta insan biçiminde zuhur edebilir bir güç olarak sunulur. Bu durum, şeytanın sabit bir varlık olmaktan çok, bir yönelim biçimi veya bilinç sapması sistemi olduğunu gösterir.

Kur’an’da şeytanın en temel işlevi, hakikatin üzerini örtmek, algıyı bozmak, dost görünerek egemenlik kurmak ve kişiyi/ toplumu kendi özgür tercihinden uzaklaştırmaktır. Dolayısıyla bu mücadele sadece bireysel bir “ahlâkî günah” meselesi değil, aynı zamanda şirk, tâğût ve epistemik işgal ile ilgilidir.


---

1. Şeytan ile İblîs Farkı: Başlangıç Noktasının Ötesi

İblîs, belirli bir olayda (Âdem’in yaratılışında) öne çıkan bir bilinç varlığıdır. Secde etmeyip kibirlenmiştir (Bakara 2:34).

Ancak “iblîs” kelimesi Kur’an’da toplam 11 kez geçerken, “şeytan” 88 kez geçer.

Bu da gösterir ki Kur’an için asıl mesele bir defalık isyan değil, bu isyanın doğurduğu kalıcı sapma mekanizmasıdır.

Şeytan, hem İblîs’in sürdürülebilir hali hem de onun dışında toplumsal, düşünsel, politik bir sapma sistemidir.



---

2. Şeytanın "Söz Vermesi" ve Aldatıcı Söylemi

“Şeytan size fakirlik vaat eder ve size çirkinliği emreder.” (Bakara 2:268)

“O (şeytan), Allah hakkında yalan söyler.” (Nahl 16:63)

“İş bitince şeytan der ki: Allah size gerçek sözü verdi, ben ise size söz verdim ama ben yalancıyım.” (İbrahim 14:22)


Burada şeytan sadece içsel dürtü değil, ideolojik bir söylem üreticisidir. İnsanlara sistematik şekilde umut, korku, çıkar veya cehalet yoluyla yanıltıcı bir hakikat sunar.


---

3. Şeytanın Sosyal Varlığı ve Dostluk Kurma Mekanizması

“Şeytanlar, kendi dostlarına vahyederler.” (En’âm 6:121)

“Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinenler…” (Nisâ 4:38-41)


Bu ayetlerde şeytan bireysel iç dürtü değil, bir iletişim ağı, ilişki sistemi ve ideolojik aidiyet üzerinden işler. Bu da şeytanı sadece düşman değil, bir şirk ağı haline getirir.


---

4. Vesvese: Şeytanın En Sessiz Silahı

“Vesvese veren sinsi şeytanın şerrinden…” (Nâs 114)

Vesvese, sadece “fısıltı” değil, düşünce bozulması demektir. Sessiz bir yönlendirme, fark ettirmeden bilinç sapmasıdır.



---

5. Şeytanla Mücadele Ne Demektir?

Kur’an şeytandan korunmak için şu yolları önerir:

“Ona karşı bilinçli olun.” (Fussilet 36)

“Salât ile Allah’ı an.” (A’râf 200-201)

“Kendi nefsini tanı.” (Şems 91:7-10)


Bu mücadele bir “lanetli varlığa karşı” değil, hakikati örten her yapıya, düşünceye ve sisteme karşı direniş anlamına gelir.


---

Kur’an’da “Velî” ve “Evliyâ” Kavramları


Kur’an’da “Velî” ve “Evliyâ” Kavramları





23 Mayıs 2025 Cuma

ŞAŞIRTAN AYETLER 2 😱



Dil: Gerçekliği Yaratan Güç ✨🗣️



Hedef doğru ama araç yanlış !

Kur’an’da geçen “Allaha daha çok yaklaştırsınlar diye” ifadesi özellikle Zümer Suresi 3. ayetteki bir pasajla ilişkilidir. Bu ayeti orijinal Arapça metniyle ve ardından kelime kelime analizle ele alalım:



Adiyât Suresi: Nankörlüğe ve Hırsa Karşı İlahi Uyarı ✖️



Tağut’un Gölgesinde Şirk Düzeni, Tevhid’in Işığında Kurtuluş🔎

🔎Kur’an’ın Gölgesinde Kaybolan Din: Hadis, Âlim ve Tağut Üçgeninde Şirk




KUR’AN’DA İLAH EDİNİLEN ŞEYLER



















1. İlah Kavramı: Anlam ve Kapsam

Kur’an’da “ilah” (إِلٰه) kelimesi, “kendisine yönelinen, yardım istenen, boyun eğilen, otorite kabul edilen” anlamında kullanılır. Tek hak ilah Allah’tır (Lâ ilâhe illâ Hu). Bu, hem ontolojik hem de işlevsel bir tevhid ilkesidir (bkz. Bakara 255; Tâhâ 14).

Ancak insanlar, Allah’ın dışında bazı şeyleri fiilî veya sembolik olarak ilah edinirler. Bu, sadece putlara tapmakla sınırlı değildir; otorite, yasa koyma, bağlanma, korku ve sevgi gibi alanlarda Allah’tan başkasına yönelme de bir “ilah edinme” biçimidir.

2. Kur’an’da İlah Edinilen Unsurlar

a. Putlar ve Heykeller (Asnâm)

“Siz ve babalarınızın uydurdukları isimlerden başka bir şey değildir bunlar...” (Necm 23)

“Sadece bir takım taşlara, tahta parçalarına tapanlar” (Hac 31)


Putlar maddi nesneler olabilir; ama asıl vurgulanan şey, bu nesnelere yüklenen ilahi niteliklerdir (şefaat, koruma, rızık verme vb.).

b. Hevâ (Arzu, Nefsî Tutkular)

“Hevâsını ilah edinen kişiyi gördün mü?” (Câsiye 23; Furkan 43)


 İnsan kendi tutkularına boyun eğdiğinde, hayatını bu arzulara göre şekillendirdiğinde, onları adeta bir tanrı yerine koymuş olur.


c. Âlimler, Ruhban Sınıfı

“Onlar, hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rabler edindiler…” (Tevbe 31)


Buradaki “rab edinme”, Allah’a ait hüküm koyma yetkisini bu kişilere verme anlamındadır. (bkz. Tevbe 31, Maide 44)


d. Krallar ve Zorba Yöneticiler

“Firavun dedi ki: Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum.” (Kasas 38)


Firavun’un kendisini ilah olarak sunması, sadece kendine tapılmasını değil, mutlak otorite ve yasa koyuculuk iddiasını ifade eder.


e. Mal, Servet, Çocuklar, Otorite

“Kadınlara, çocuklara, yığın yığın altın ve gümüşe… aşırı sevgiyle bağlanmak insanlara süslü gösterildi.” (Âl-i İmran 14)


Bu unsurlar da birer "ilah" olabilir; çünkü insan bunlar uğruna her şeyini feda edebilir, Allah’ın ilkelerini ikinci plana atabilir.


f. Şeytan

“Şeytanı veli (yakın-dost) edinenler...” (A’râf 30; Yâsîn 60)


Şeytanı ilah edinmek, onun telkinlerine uymak, onu hayat rehberi gibi izlemek anlamındadır.

---

3. İlah Edinmenin Anlam Boyutları

Kur’an’da bir şeyi ilah edinmek aşağıdaki fiillerle ilişkilenir:

İtaat etmek (taat) – (bkz. Tevbe 31)

Yasa koyma yetkisini tanımak – (Maide 44-50)

Sevgiyle bağlanmak – (Bakara 165)

Korkmak ve sığınmak – (Zümer 36-37)

Şefaat beklentisi – (Zümer 43-44)


---

4. Tevhid ve Yalnızca Allah’ı İlah Edinmek

“Sizin ilahınız tek bir ilahtır.” (Bakara 163)

“O’ndan başka ilah yoktur. O, her şeyin Rabbidir.” (En’âm 102)


Tevhid, sadece Allah’ı tanımak değil; O’ndan başka tüm otoriteleri, yasaları, korku ve sevgi nesnelerini ilah konumundan çıkarmaktır.

---

5. Kur’anî Uyarılar: İlah Edinmenin Sonuçları

“Allah’tan başka ilahlar edinmeyin. Sonra azaba uğrarsınız.” (Şuarâ 213)

“Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, yoksa azaba çarptırılanlardan olursun.” (İsrâ 39)



SONUÇ:

Kur’an’a göre, ilah edinme bir yönelme biçimidir: Kime/yere yöneliyorsak, onu ilahlaştırma riski vardır. Kur’an, insanın hem bilinçli hem de farkında olmadan yaptığı ilahlaştırmaları teşhir eder ve yalnızca Allah’a yönelmiş bir bilinç inşa etmeyi hedefler.


---

Sessizlerin Konuşması: Kur’an’da İntak Sanatı 🗣



Sessizlerin Konuşması: Kur’an’da İntak Sanatıyla Varlıkların Dil Bulması

Kur’an, sadece bir mesaj kitabı değil, aynı zamanda bir kelâm estetiğidir. Bu estetiğin en güçlü anlatım araçlarından biri, intak sanatıdır: Aslen konuşmayan varlıklara bilinç ve ifade yükleyerek konuşturmak. Kur’an’ın birçok yerinde dağlar, gökler, yer, deriler, uzuvlar, cehennem, hatta Kitap bile konuşur. Bu sanatsal tercih sadece bir anlatım süsü değil, derin bir varlık anlayışının dışavurumudur.

EMANET İnsanın Anlam Yükü 💢


Özellikle Ahzâb 33:72 ayeti merkezinde, “emanet”in sadece bir yükümlülük değil, aynı zamanda varlık bilinci, özgür irade ve anlam taşıyıcılığı olduğunu ortaya koyacağız.



Emr, Kelam, Levh-i Mahfûz

 “Emr” kavramını Kur’an’da izleyelim. Bu kelime Kur’an’da sadece “emir vermek” anlamında değil; aynı zamanda ilahi işleyiş, yaratılışın ardındaki düzenleyici ilke, hatta vahyin özü anlamında geçer.



Kurtuluş şefaatte değil 😔


"Kurtuluş şefaatte değil, Allah’tan gelen hak sözde, yani vahiyde gizlidir."




İNFİTÂR SURESİ 📜 Rabbin hakkında aldatan nedir?

📜 İNFİTÂR SURESİ – 



Size geldi mi Elçi ? 🗣

A’râf Suresi 35. ayet EVRENSEL MİDİR ?


A’râf Suresi 35. ayet şöyledir:

> “Ey Âdemoğulları! Size içinizden, âyetlerimi size anlatan elçiler geldiğinde, artık kim (günah işlemekten) sakınır ve (halini) düzeltirse, onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (A’râf 7:35)



Kur’an’daki Musibetlerin Modern Yansımaları 🩸

Firavun Dönemi Belaları



22 Mayıs 2025 Perşembe

ŞAŞIRTAN AYETLER 1 😱




İlgimi çeken şaşırtıcı ayetler🤔

Senin kıyametin ne zaman koptu?

Kur’an’daki içsel kıyamet teması



Resûl’e İtaat Edin, Nebi’ye Tâbi Olun


Resûl’e İtaat Edin, Nebi’ye Tâbi Olun: Kur’an Merkezli Bir Kavramsal İnceleme

Kur’an, dinî önderlik makamlarını “resûl” ve “nebi” kavramlarıyla temellendirirken, bu iki sıfatı birer "makam" veya "rütbe" olarak değil; birer işlev, bağlam ve görev ilişkisi içinde tanımlar. Bu nedenle Kur’an’daki “Resûl’e itaat” ve “Nebi’ye tâbi olmak” emirleri, yalnızca tarihsel şahıslar üzerinden değil, her dönemde geçerli olan vahiy-insan ilişkisini tanımlayan temel ilkelerdir.



Cehennemde İlk Söz: Sessizlik ve Sitem


Kur’an’da çok az kişinin fark ettiği, tüyler ürpertici bir içsel çöküş anı...

Bu, aslında bir cehennem sahnesi ama klasik anlamda değil — çünkü cehennem burada yakıcı bir ateş değil, bilincin kendiyle baş başa kaldığı bir yer.




Rûhu’l-Emîn, Rûhu’l-Kudüs ve CEBRAİL

Cibrîl Kavramının Kur’an’daki Anlamı



VAHY, İlhamdan Kitaba, Kalpten Arıya ✨

Kur’an’da vahiy kavramını teolojik, kavramsal ve bağlamsal açıdan detaylandırılmış şekilde sunuyorum. Bu çalışma üç ana başlık altında ilerleyecektir:



21 Mayıs 2025 Çarşamba

İnsanın İki Eliyle 👐 Oluşturduğu Şeyler

S-N-A (ص ن ع) Kökü Üzerine Kavramsal Bir İnceleme



Neden İkiyüzlü Bir Toplum Olduk?


Neden İkiyüzlü Bir Toplum Olduk?



Gerdanlıklar ve Kıyam


Gerdanlıklar ve Kıyam: Niyetin Sembol Dili


“Allah, Kâbe’yi —o Beyt-i Haram’ı— insanlar için bir kıyam kıldı. Aynı şekilde haram ayları, kurbanı ve gerdanlıklı hayvanları da…”
(Mâide 5:97)

Kur’an’ın eşsiz sembol dili içinde yer alan “gerdanlıklar” (el-qalāid) sadece süs eşyası değil; niyetin giydirilmiş halidir. Bu kavram, hem geçmişin geleneğini hem de hakikatin nişanesini içinde barındırır. Kur’an, gerdanlıklarla işaretlenmiş kurbanlıkları zikrederek bize, adanmışlığın görünür sembollerini hatırlatır.



Kendilerini "Ehl-i Sünnet" diye isimlendirenlere ♨️



“Ehl-i Sünnet” adıyla yaygınlaşan geleneksel mezhep anlayışını Kur’an süzgecinden geçirdiğimizde, şu şekilde yeniden düzenlenmiş ve detaylandırılmış bir sonuç karşımıza çıkar:


⚖️ Kur’an’a Göre Can, Mal, İffet Gibi Değerlerin Korunması ve Kısas İlkesi

Kur’an merkezli bir yaklaşımla “can, mal, ırz ve benzeri korunmuş değerler” 




Kur’an’daki Ağaç Sembolizmi 🫒

Kur’an’daki Ağaç Sembolizmi: Şecere, Sidre ve Bilinç Yolculuğu başlıklı, Kur’an merkezli bir kavramsal analiz metni sunuyorum. Bu metin, Âdem, Musa ve Muhammed kıssalarında geçen "ağaç" (şecere/sidre) sembolünü bilinç, vahiy ve sınanma ekseninde ele almaktadır.



Tîn Suresi; medeni bilinç süreci 🌿📜✨

Tîn Suresi, yalnızca incir ve zeytine değil, insanlık tarihindeki vahiy-medeni bilinç sürecine ve onun insan modelini nasıl şekillendirdiğine dair çok derin bir özet sunar. Bu sure, hem vahyin köklerini hem de insanın kaderini konu edilir.

Kur’an’da “Sağ Yan” ve “Sol Yan” Yönler ✨



Kur’an’da “Sağ Yan” ve “Sol Yan” Üzerine: Yönler Arasında Hakikat Yolculuğu ✨

Kur’an’da geçen yön bildiren ifadeler, sadece fiziksel yönleri değil, ahlaki ve bilinçsel yönelişleri de yansıtan sembolik anlatımlardır. “Sağ” ve “sol”, bu yönelişlerin en temel metaforlarıdır.



HARAM AYLAR: Sabit Zamanın İlahi Şahitleri

HARAM AYLAR: Sabit Zamanın İlahi Şahitleri

Kur’an, zamanı rastgele akıp giden bir süreç olarak değil, ölçülmüş, takdir edilmiş ve kutsal bir düzene göre işleyen bir sistem olarak tanımlar. Bu sistemin temel direklerinden biri de “eşhür-i hurum” – haram aylardır. Bu aylar, sadece savaşın yasak olduğu dönemler değil, ilahî takvimin sabit işaret taşları, toplumsal adaletin ve barışın zamanla kurduğu bağın sembolleridir.



TEVBE SURESİ "Hac Günü Verilen Ültimatom"

TEVBE: Hac Günü Verilen Ültimatom

Kur’an’ın dokuzuncu suresi olan Tevbe, diğer surelerden biçim olarak da içerik olarak da ayrılır. Ne besmeleyle başlar, ne de girişinde yumuşak bir tonda seslenir. Çünkü bu sure, artık söylenecek sözün söylendiği, safların ayrıldığı ve bir karar bildiriminin yapıldığı bir suredir. İçeriğiyle bir manifesto, tonu ve bağlamıyla ise bir ültimatom niteliğindedir. Ve bu ültimatom, "Hacc-ı Ekber günü" açıkça ilan edilmiştir.



HUNEYN: Müslümanların İçine Oturan Gün

HUNEYN: Müslümanların İçine Oturan Gün

Kur’an’ın doğrudan ismini andığı nadir savaşlardan biri olan Huneyn, tarihsel bir olaydan çok daha fazlasını temsil eder. Bu günün Kur’an’da geçmesi ve yalnızca Tevbe Suresi 25. ayette anılması, bize bu olayın maddi boyutundan ziyade kalplerde yaşanan kırılma ve yüzleşmeyi öğrettiğini gösterir. Huneyn, Müslümanların içine oturan bir gündür; çünkü zafer sarhoşluğuyla kaybedilen tevekkülün, niceliğe güvenip kalbi boş bırakmanın ağır bedelidir.



20 Mayıs 2025 Salı

Gönlü İslâm’a Isındırmak: Sadece İman Yetmez mi?

Gönlü İslâm’a Isındırmak: Sadece İman Yetmez mi?

Kur’ân-ı Kerîm, insanların yalnızca iman etmelerini değil, aynı zamanda gönülden teslim olmalarını da hedefler. Bu bağlamda "gönlü İslâm’a ısındırmak" tabiri, yüzeydeki bir inanç beyanının ötesinde, kalbin İslâm’a açılmasını, yani imanın bilinçle ve içtenlikle kabulünü ifade eder. Kur’ân’daki tabiriyle bu kişiler "muallafetu kulûbihim" olarak adlandırılır.




ÇOKLUK YARIŞI: UNUTUŞUN DİĞER ADI 💰



ÇOKLUK YARIŞI: UNUTUŞUN DİĞER ADI




Topladınız.
Biriktirdiniz.
Saydınız, çoğalttınız, övündünüz.
Nice rakamları kutsallaştırdınız.
Mallar, evlatlar, unvanlar, takipçiler, “beğeni”ler…

Ama bir şey oldu:
Unuttunuz.

Unuttunuz ki, çoğaltmakla var olunmaz, hakikatle buluşmakla olunur.
Unuttunuz ki, mezar taşları da çoğalır ama diriltmez.
Unuttunuz ki, çokluk yarışı bir oyundur.
Ve hayatın asıl oyun olmadığını.

“Çokluk yarışı sizi oyaladı
Ta ki kabirlere varıncaya dek...” (Tekâsür 102:1–2)

Kabir, gerçeğin susturulamayan çığlığıdır.
Orada artık ne sayılar konuşur, ne servet, ne de sahiplik.
Orada sadece şahitlik vardır:
"Ne için yaşadın?"
"Neyi çoğalttın?"
"Neyi yücelttin?"

Biriktirdiğin ne varsa, seninle değil;
geride kalanlarla kalacak.
Ama sen, önüne ne gönderdiysen onunla yargılanacaksın. (Bkz. Haşr 59:18)

Ey insanoğlu!
Sayılarla değil, anlamla yarış.
Çoklukla değil, adaletle övün.
Toplamak için değil, paylaşmak için yaşa.
Çünkü:
Mal çoğaltmak seni ebedî kılmaz,
Ama anlamlı bir ömür seni ebediyetle buluşturur.


---

Hikmet Nedir? İlahi Denge, Derinlik ve Yol Göstericilik 📖✨


📖✨Hikmet Nedir? İlahi Denge, Derinlik ve Yol Göstericilik



MÛSÂ, BALIK, İKİ DENİZ VE BİLGELİĞE GEÇİŞ 🌊



MÛSÂ’NIN MANEVÎ YOLCULUĞU – BALIK, İKİ DENİZ VE BİLGELİĞE GEÇİŞ 




Manevî Gelişim Yol Haritası – Mûsâ Kıssasına Göre 🌊

 Kur’an’daki Mûsâ ve Bilge Kul kıssasını (Kehf 60–82) esas alarak, modern bir bireyin manevî gelişim yol haritasını çıkaralım. Bu yolculuk, hem zihin hem de kalp eğitimi içerir. Her aşamada neyle karşılaşacağımızı, neyi öğrenmemiz gerektiğini ve hangi ahlaki yetkinliği kazanmamız gerektiğini göreceğiz:



Musa kıssası bireyin içsel eğitimi 🌊

Musa kıssasını kişisel düzleme, yani bireyin içsel eğitimi ve ahlaki gelişimi çerçevesinde değerlendirelim. Çünkü Kehf sûresindeki bu kıssa, yalnızca Mûsâ'nın değil, her bir insanın “olgunlaşma yolculuğunu” simgeler. 

Mûsâ burada aslında biziz. “O kul” ise bize hayatı, hikmeti ve sabrı öğreten İlahi eğitmen rolündedir.



Mûsâ ve “kul”un karşılaştığı ahlakî-sosyolojik temsiller ve sembolik katmanlar 🌊

Mûsâ ve “kul”un karşılaştığı üç olayı Kur’anî kavramlar, ahlakî-sosyolojik temsiller ve sembolik katmanlar çerçevesinde tek tek ele alalım.


---



Mûsâ bu yolculuktan ne öğrendi ? 🌊

Mûsâ bu yolculuktan ne öğrendi ve öğrendiklerini mücadelesine nasıl yansıttı?

Kehf Suresi’ndeki kıssa, Mûsâ’nın peygamberliğini değil, bilgiyle, sabırla ve iç görüyle derinleşmesini konu alır. Bu kıssa doğrudan İsrailoğullarıyla mücadelesinden çok, Mûsâ’nın kişisel gelişimi ve derin tevhid kavrayışı açısından önemlidir. Şimdi bu kıssadan öğrenimlerini ve olası yansımalarını Kur’an bütünlüğünde değerlendirelim:



Mûsâ ve Yol Arkadaşı Kıssası 🌊

Mûsâ ve Yol Arkadaşı Kıssası Kur’an’da Kehf Suresi 60–82. ayetler arasında geçer. Bu anlatı, genellikle “Mûsâ ile Hızır” olarak bilinse de Kur’an bu ismi vermez; sadece “kulun kullarından bir kul” (18:65) olarak tanıtır. Bu anlatı, mecazî ve temsîlî yapısıyla klasik peygamber kıssalarından ayrılır. "Kutan çerçevesi" ifadesinden Kur’an’ın kendi bütünlüğü ve kavramsal sistematiği içerisinde anlamlandırmayı anlıyorsak (örneğin "yalnız Kur’an" yaklaşımıyla, mecaz-temsil eksenli okumalar), bu kıssa şu şekilde değerlendirilebilir:



Lokman’a Verilen Hikmet 📙

Kur’an’da Lokman’a Verilen Hikmet Üzerine Bir İnceleme

Kur’an-ı Kerim’de “Lokman” ismi yalnızca bir yerde, kendi adını taşıyan sûrede geçmektedir. Lokmân Sûresi’nin 12. ayeti, bu ismin geçtiği tek yerdir ve burada Lokman’a "hikmet" verildiği bildirilir:

> “Andolsun, Lokmân’a hikmet verdik: ‘Allah’a şükret’ (dedik). Kim şükrederse ancak kendi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layıktır.” (Lokmân 31:12)



BU EMİRLERİ NASIL YERİNİ GETİRİYORSUNUZ 🔻⬇️

Aşağıda, Salat Rükünlerini Kur’an’daki emirler sırasına göre (vahyin yönlendirmesiyle şekillenen bir yapı olarak) ele alıyor, ardından bunların fiilî uygulama karşılıklarını sıralı ve anlamlı bir bütünlük içinde veriyoruz. 


19 Mayıs 2025 Pazartesi

18 Mayıs 2025 Pazar

Kur’an’da miras payları ✂️

✂️ Kur’an’da miras payları 


Kur’an’da miras payları ve kavvâmlık (erkeğin sorumluluğu) konuları genellikle Nisa Suresi ekseninde ele alınır. Bu iki konu bazen yanlış biçimde kadının değersizleştirilmesi veya erkeğe üstünlük tanınması gibi yorumlara neden olmuştur. Ancak Kur’an bağlamında dikkatli bir tahlille bu meseleler adalet, sorumluluk ve hak çerçevesinde yeniden anlaşılabilir. Aşağıda iki başlığı ayrı ayrı ele alıp sonra aralarındaki ilişkiyi değerlendireceğim:



Ayn Sîn Qāf" (عسق) ikinci ayette yer alan sure



"ʿAyn Sîn Qāf" (عسق)

Bu giriş sadece eş-Şûrâ Suresi (42. sure)'de geçer. Öncesinde "Hâ Mîm" harfleriyle başlar; "ʿAyn Sîn Qāf" ikinci ayette yer alır.


---

eş-Şûrâ Suresi (42. Sure)

1–2. Ayetler:

> 1. Hâ Mîm
2. ʿAyn Sîn Qāf



(Bir sonraki ayet:)

> 3. Azîz ve Hakîm olan Allah sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder.




---

1. Hurûfî ve Kavramsal Yaklaşım: "ʿAyn – Sîn – Qāf"

Harf Temsili Anlamlar Açıklama

ʿAyn (ع) Görmek, bilinç, iç göz Derin idrak ve içe bakış
Sîn (س) Sır, seyir, bilinç yürüyüşü İlahi işaretlerin sezilmesi
Qāf (ق) Kudsiyet, kudret, kozmik sınır Hem Kur’an’ı hem evreni kuşatan güç


ʿAyn Sîn Qāf:

> “İçsel bakış (ʿayn), sırra yolculuk (sîn), kozmik güçle (qāf) buluşur.”
Ya da: “İdrak et, sırrı sez ve kudretle bağ kur.”




---

2. Ayet Sonrası Temalarla Uyum

> Ayet 3: “Azîz ve Hakîm olan Allah sana da böyle vahyeder.”



ʿAyn: Vahiy, bilinç gözüyle kavranır

Sîn: Sırdır – ancak anlayan sezebilir

Qāf: Vahiy bir kudret fiilidir


Ayet 4–6:

> “Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur... O yüceler yücesidir.”



ʿAyn: Gözlerini çevir – evrene bak

Qāf: Mülkün tamamı O’nundur – sonsuzluk vurgusu



---

3. Sure Temalarıyla Harfsel Uyum

Tema Harfler Açıklama

Vahyin evrenselliği ʿAyn – Qāf Görmek ve kuşatmak
Tevhid ve şûrâ Sîn – ʿAyn Sırların ortak akılla çözülmesi
Evrenin düzeni Qāf Kudret – yaratılış planı
Allah’a dönüş Sîn Sefer – yürüyüş – gidiş
İlahi kararlar Qāf Kapsayıcı kader



---

4. Tematik Harita

Harf Evrensel Rol Suredeki Yansıma

ʿAyn İdrak – Basiret Vahyi gözlemleme, evreni okuma
Sîn Sır – Seyir İlahi düzenin görünmeyen anlamı
Qāf Kudret – Kuşatıcılık Allah’ın tüm boyutlarıyla hâkimiyeti



---

5. Hurûfî Mesaj: ʿAyn Sîn Qāf

> “ʿAyn Sîn Qāf:
Ey idrak eden göz!
Seyret sırları, sez Rabbin kudretini!
Kur’an sadece lafız değil,
Bakarsan gökte, sezersen gönülde ve bilirsen derinlikte konuşur.
Kudsî olan seslenir.
Yeter ki gör, yürü, bağlan.”




---

Kur’an’da Ziynet, Örtünme ve İffet 🥻


🥻Kur’an’da Ziynet, Örtünme ve İffet: Başörtüsü Meselesine Kavramsal Bir Yaklaşım




---

1. Giriş: Tartışmanın Zeminini Belirlemek

Başörtüsü meselesi, yüzyıllardır İslam toplumlarında hem bireysel hem de kamusal düzlemde çokça tartışılmış bir konudur. Ancak bu tartışmaların çoğu, Kur’an merkezli olmaktan ziyade, hadisler, kültürel örf, fıkıh yorumları ve mezhepsel yaklaşımlar üzerinden şekillenmiştir. Bu durum, örtünme emrinin özünü şekilden ibaret bir zorunluluk haline getirmiş, ahlaki ve kavramsal yönünü ise çoğunlukla görünmez kılmıştır.

Oysa Kur’an, herhangi bir hüküm verirken yalnızca şekilsel uyumu değil, ahlaki niyet, sosyal etki ve toplumsal faydayı da dikkate alır. Kur’an’da geçen örtünme ile ilgili ayetler, salt bir giyim kodu tanımlamaktan çok, iffetli yaşam tarzını destekleyen ve kişiyi toplum içinde saygınlaştıran bir davranış modeli sunar.

Bu çalışma, başörtüsü meselesini yalnızca Kur’an’a dayanarak ve kelime-kavram çözümlemesi yaparak yeniden düşünmeyi amaçlamaktadır. Geleneksel söylemin dışında durarak, şu temel sorulara cevap aranacaktır:

Kur’an’da “ziynet” nedir ve neyin örtülmesi istenir?

“Baş” ya da “saç” açıkça örtülmesi gereken yerler midir?

“Humur” ve “cilbab” kelimeleri neyi ifade eder?

Dar giyim, süslü örtüler ve moda olgusu Kur’an’ın örtünme mantığına uygun mudur?

Örtünme bir sembol mü, yoksa ahlaki bir duruş mudur?


Bu sorulara verilecek cevaplar, yalnızca Kur’an ayetleri ve Arapça kavramların semantik (anlam bilimsel) çözümlemeleriyle oluşturulacaktır. Amaç, Kur’an’ın örtünme bağlamındaki ahlaki, sosyal ve kavramsal yönlerini görünür kılmak ve başörtüsünü şekli bir simgeden öteye taşıyabilmektir.




---

2. Ziynet Kavramı: Kur’an’da Ne Anlama Gelir?

Kur’an’da örtünme bağlamında temel kavramlardan biri “ziynet” (الزينة) kelimesidir. Örtünmeye dair düzenlemelerin merkezinde yer alan bu kelime, yalnızca takı veya süs eşyalarını değil, aynı zamanda bedenin dikkat çeken veya cinsel çağrışım yapan bölgelerini de kapsayan bir anlam alanına sahiptir. Bu nedenle, ziynet kelimesinin Kur’an’daki kullanımı, başörtüsü gibi tartışmalı konularda belirleyici rol oynar.

a) Ziynet’in Sözlük ve Ayet Bağlamındaki Anlamı

“Ziynet” kelimesi, Arapça köken olarak z-y-n (ز-ي-ن) harflerinden türetilir ve genel anlamıyla "süs", "güzellik" veya "çekicilik" anlamına gelir. Kur’an’da bu kavram hem maddi hem de mecazi anlamda kullanılır:

Maddi ziynet: Altın, gümüş, takı, elbise, güzel nesneler
Örnek:

> “De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve rızık olarak verdiği temiz şeyleri kim haram kıldı?” (el-A’râf 7:32)



Doğal (bedeni) ziynet: Kadının vücudunda doğal olarak bulunan ve cazibe uyandıran unsurlar (örneğin saç, göğüs, kalça)
Örnek:

> “Ziynetlerini göstermesinler – ancak kendiliğinden görünen kısmı hariç.” (en-Nûr 24:31)




Bu ayette geçen ziynet, kadının süs yerleri anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla, ziynet yalnızca bir nesne değil, bedensel bir varlıktır ve bu bedensel ziynetin açığa çıkarılmaması istenir.

b) “Görünür Olan Hariç” İfadesi

Kur’an’da ziynetin bir kısmının “görünür olmasına izin verildiği” belirtilir:

> “Ziynetlerini göstermesinler; ancak kendiliğinden görünen hariç...” (24:31)



Burada iki ayrı kategori ortaya çıkar:

1. Görünmesi doğaldır ve örtülmesi zorunlu değildir: Yüz, eller gibi zaruri açık kalan yerler.


2. Görünmesi iffet algısını zedeleyebilir ve örtülmelidir: Göğüs, saç, kalça, boyun gibi cinsel çağrışım içeren veya dikkat çeken bölgeler.



Bu ayrımı belirleyen şey mutlak bir kural değil, örf ve sosyal bağlamdır. Örneğin bir toplumda saç cazibe unsuruysa, ziynet kapsamına girer ve dolayısıyla örtülmelidir. Başka bir toplumda bu böyle olmayabilir.

c) Saç Ziynet midir?

Kur’an açıkça “saç” kelimesini zikretmez. Ancak yukarıdaki ziynet tanımı bağlamında, eğer saç bir süs ve dikkat unsuru olarak görülüyorsa, dolaylı olarak ziynet kapsamına girer. O zaman örtülmesi, ayetin mantığına uygundur. Yani emir doğrudan değil, kapsam içinden türetilmiştir.

Bu yaklaşım, Kur’an’ın şekilci değil, amaç ve anlam odaklı yapısına uygundur. Kur’an örtülmesini istediği şeyin adını değil, niteliğini tarif eder: “görünür olmasın”, “ziynet olmasın”, “fitneye sebep olmasın”, “iffetli olsun.”




---

3. Örtünme ve Humur: en-Nûr 24:31 Ayetinin Anlamsal Tahlili

Kur’an’da kadınların örtünmesine dair en açık ifadelerden biri, en-Nûr 24:31 ayetinde geçmektedir. Bu ayet, ziynetin örtülmesi gerektiğini ifade ederken, aynı zamanda “humur” kelimesiyle spesifik bir örtünme biçimini de tanımlar:

> “Mümin kadınlara söyle: Gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve ziynetlerini açmasınlar – kendiliğinden görünen hariç – ve başörtülerini (bi'humûrihinne) göğüslerinin üzerine vursunlar (yudnîne)...”



a) “Humur” Kelimesinin Etimolojisi

“Humur” kelimesi, hamr (خَمَرَ) kökünden gelir ve sözlükte örtmek, gizlemek anlamındadır. Aynı kökten gelen hamr (şarap) kelimesi de “aklı örtme” işlevinden dolayı bu ismi alır.
Humur, çoğul bir kelimedir ve “başı örten örtü” (başörtüsü) anlamına gelir. Ancak burada önemli olan, Kur’an’ın humuru nereye örtmeyi emrettiğidir.

b) “Göğüs Üzerine Vursunlar” İfadesi

Ayette geçen “yadribne bi'humurihinne ʿalâ juyûbihinne” ifadesi, kelime kelime şu anlamdadır:

yadribne: vursunlar, uzatsınlar, örtüp kapatsınlar

bi'humurihinne: kendi başörtüleriyle

ʿalâ juyûbihinne: göğüs açıklıklarının/oyuklarının üzerine


Bu ifade, humurun yalnızca başı örtmekle kalmayıp, göğüs bölgesini de kapatacak şekilde kullanılmasını emreder. Bu bağlamda, o dönemde kadınların başlarına örttükleri örtüyü göğüslerine sarkıtmadıkları ve ziynet yerlerini (örneğin göğüs) açık bıraktıkları anlaşılmaktadır. Ayet, bu uygulamayı düzeltmektedir.

c) Ayetin Yönelimi: Şekil Değil Amaç

Kur’an, örtünün biçimini tarif etmez; örtünün nereye ve nasıl örtmesi gerektiğini söyler. “Başörtüsü takın” demek yerine, var olan örtünün (humur) nereye kapatılması gerektiğine odaklanır. Yani mesele, baş örtüsü takmak değil, ziynet yerlerini örtmektir.

Bu bağlamda, eğer saç bir ziynet olarak görülüyorsa, başın da örtülmesi bu ayetin genel mantığına dâhil olur. Ancak asıl emir baş örtüsünün göğüs gibi mahrem yerleri de kapatacak biçimde kullanılmasıdır.

Bu, örtünmenin salt bir baş giyimi değil, ziyneti gizleyen ve iffetle ilişkilenen bir tavır olduğunu gösterir.




---

4. Cilbab Kavramı ve Toplumsal Görünürlük: el-Ahzâb 33:59

Örtünme ile ilgili ikinci temel ayet el-Ahzâb 33:59’dur. Bu ayet, özellikle kamusal alanda kadının tanınması ve rahatsız edilmemesi için önerilen bir davranış biçimini tanımlar:

> "Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle: Cilbâblarını üzerlerine salsınlar (yudnîne ʿaleyhinne min celâbibihinne). Bu, onların tanınması ve eziyet edilmemesi için daha uygundur. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir." (el-Ahzâb 33:59)



a) “Cilbab” Kelimesinin Etimolojik Anlamı

“Cilbab” (جلباب), köken olarak ce-l-b (ج-ل-ب) kökünden gelir ve “dıştan getirmek, kuşatmak, örtmek” anlamındadır. Kur’an'da yalnızca bu ayette geçer. Sözlüklerde “vücudu örten geniş elbise”, “baş ve bedeni saran örtü” gibi anlamlar verilir.

Ancak Kur’an bu kelimeyi tarif etmez; yani nasıl bir giyim olduğu değil, ne amaçla kullanıldığı açıklanır.

b) “Üzerlerine Salsınlar” Ne Demektir?

Ayetin ana fiili “yudnîne” kelimesidir. Bu kelime, “yaklaştırmak, sarkıtmak, salmak” anlamına gelir. Fiil nesnesiyle birlikte şu anlama gelir:

“Yudnîne ʿaleyhinne min cilâbibihinne”
= Cilbablarının bir kısmını üzerlerine doğru salsınlar.


Yani burada söz konusu olan, dış giysiyle vücudu tanınmaz kılmak veya cazibeyi azaltmak değil, toplum içinde saygın ve iffetli bir görünüm kazandırmaktır.

c) Örtünmenin Toplumsal Gerekçesi

Ayet, örtünmenin gerekçesini açıkça belirtir:

“Tanınmaları için”: Yani sıradan, iffetsiz ya da köle kadınlarla karıştırılmamaları için bir kimlik ifadesi.

“Rahatsız edilmemeleri için”: Kamusal alanda sözlü veya fiziksel tacizden korunmaları için.


Dolayısıyla cilbab, bir ahlaki duruşun kamusal görünürlüğe dönüştüğü iffet simgesidir. Buradaki örtünme, kadını görünmez kılmak değil, görünür kılarken tanınmasını ve saygınlığını korumak içindir.

d) Yüz Örtüsü Tartışmaları

Bu ayetten yüz örtüsünün farz olduğu sonucu çıkarılmaz. Çünkü ayette “yüzünüzü örtün” denmez. Aksine, Kur’an’ın genel örtünme emri, iffetle tanınma, zarardan korunma ve ziyneti örtme üzerinedir. Yüz, kişiliğin ve kimliğin sembolüdür. Kur’an, tanınmayı örtmeyle değil, örtünerek tanınmayı vurgular.




---

5. Saç ve Vücut Hatları Ziynet midir?

Kur’an, kadınların “ziynetlerini açmamaları” gerektiğini belirtirken, ziynetin ne olduğunu doğrudan tanımlamaz. Bu durum, ziynet kavramını her toplumun kültürel bağlamı, cinsel sembollerle ilişkilendirdiği unsurlar ve örtünmenin amacı üzerinden değerlendirmeyi gerektirir.

a) Saç, Ziynet Olarak Görülebilir mi?

Kur’an'da saç kelimesi geçmez. Ancak ziynet = dikkat çeken ve cinsel anlam taşıyan unsur olarak tanımlandığında, saçın bu kapsamda değerlendirilmesi mümkündür. Özellikle:

Kadın saçı tarih boyunca hem erotik hem estetik bir sembol olmuştur.

Başın açılması, özellikle uzun ve süslenmiş saçların görünmesi, birçok toplumda cazibe ile ilişkilendirilir.

Saç, örtülmediğinde kadının kamusal kimliğini değil, dişiliğini vurgular.


Bu açıdan bakıldığında, saç “doğal ziynet” kapsamına girebilir. Bu durumda başın örtülmesi, Kur’an’ın örtünme mantığına uygundur – çünkü örtünme, ziyneti saklama eylemidir.

Ancak bu hüküm, evrensel ve mutlak değil, bağlama göre değişkendir. Çünkü aynı Kur’an, “kendiliğinden görünen ziynet hariç” ifadesiyle örtünmede toplumsal örfe alan tanımıştır.

b) Dar Giysiler ve Vücut Hatları

Kur’an’da giysi biçimi değil, amaç vurgulanır: ziyneti örtmek ve iffetli görünmek. Ancak dar giysiler:

Göğüs, kalça, bel gibi bölgeleri vurgular,

Kadının vücut hatlarını açığa çıkarır,

Bedenin kendisini bir ziynet nesnesine dönüştürür.


Bu nedenle dar giysiler, teknik olarak “örtmekte” olsalar da, Kur’an’ın örtünme amacına aykırıdır. Yani “bedeni örtmek” ile “ziyneti gizlemek” aynı şey değildir. Kur’an’ın ölçüsü ikincisidir.

c) Süslenmiş ve Gösterişli Başörtüleri

Bazı modern uygulamalarda, başörtüsü işlevini yitirerek bir moda aksesuarına dönüşmektedir. Parlak, desenli, dikkat çekici örtüler:

Başörtüsünü ziynet haline getirir,

Dikkat çeker, bakış toplar, örtünmenin ruhunu zedeler,

“Örtünerek teşhir” gibi bir çelişki doğurur.


Kur’an, bu tarz bir görünümü değil, sakınılmayı, alçak gönüllülüğü ve iffetli duruşu önerir. Örtünme gösteriş değil, tevazu taşımalıdır.

> “Yürürken ziynetlerini gizleyip ayaklarını yere vurmasınlar.” (en-Nûr 24:31)



Bu ayetin sonunda yer alan bu ifade, örtünmenin taşıdığı sembolizmi bile teşhir etmemek gerektiğini ima eder.


---


6. Örtünme Bir Kimlik midir, Ahlaki Tavır mı?

Kur’an’da örtünme emri, bir giysi standardı koymak yerine, kişiliğin bir tezahürü olarak sunulur. Yani örtünme, bir “kimlik göstergesi” değil, ahlaki bir tavır ve içsel bilinçle bağlantılı bir tutumdur.

a) “İffet” Merkezli Yaklaşım

Kur’an’da örtünme, doğrudan iffet kavramıyla ilişkilendirilir. Kadının ziynetini örtmesi, kendisini saklaması değil, iffetini görünür kılmasıdır. Ayetlerde geçen ifadeler bunu açıkça ortaya koyar:

“…iffetlerini korusunlar…” (en-Nûr 24:30-31)

“…tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için…” (el-Ahzâb 33:59)


Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere örtünme, kadının saygın bir kimlik taşıması, iffetini görünür kılması ve cinsel simge olarak değil, bir özne olarak tanınması içindir.

b) Şekil Değil, Şuur Vurgusu

Kur’an’ın örtünmeyle ilgili ayetlerinde:

Örtünün şekli, rengi, kumaşı gibi detaylar verilmez.

Hangi bölgelerin ne kadar örtüleceği sınırları, ziynet ve iffet kavramı üzerinden tayin edilir.

Amaç mahremiyeti korumak, eril bakışa nesne olmamak, teşhirden sakınmak ve cinselliği kontrol altına almaktır.


Bu durumda örtünme, tek başına bir bez parçası değil, kişinin içsel duruşunun ve ahlaki bilincinin bir tezahürüdür.

c) Örtü Bir “Kimlik Üniforması” Değildir

Bugün birçok çevrede başörtüsü, dini kimliğin bayrağı, siyasi bir aidiyetin simgesi veya grup aidiyetinin şartı gibi sunulmaktadır. Bu ise Kur’an’ın örtünme anlayışıyla çelişir. Çünkü Kur’an:

Örtüyü bir grup ayrımı olarak değil, bireysel ahlaki tercih olarak görür.

“Örtündü, demek ki iffetli” gibi bir ezber sunmaz.

“Örtünmedi, demek ki iffetsiz” gibi bir hüküm de vermez.


Asıl olan görünüş değil yöneliştir. Kur’an’a göre iffetsizlik; arzunun teşhiri, ziynetin gösterilmesi ve sınır tanımazlık ile ilgilidir – başörtüsüzlükle değil.

d) Erkekler de Gözlerini ve Organlarını Sakınmalıdır

Kur’an örtünme emrini kadınlardan önce erkeklere verir:

> “Mümin erkeklere söyle: Gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır…” (en-Nûr 24:30)



Bu, örtünmenin kadına ait bir yükümlülük değil, herkes için bir ahlakî sınır olduğunu gösterir. Kadının bedenini örtmesi kadar, erkeğin bakışını ve zihinsel arzusunu kontrol etmesi de Kur’anî bir emirdir.





---

7. Sonuç: Kur’an’a Göre Örtünmenin İlkesi ve Yorumu

Kur’an’a göre örtünme, bir kılık kıyafet yönetmeliği değil, bir ahlakî yönelim, bir kişilik inşasıdır. Bu yönüyle örtünmenin amacı, bedeni kapatmak değil, ziyneti teşhir etmekten kaçınmak, cinselliği sınırlandırmak ve kişiyi saygın bir özne olarak kamusal alana taşımaktır.

a) Kur’an’da Örtünmenin Temel İlkeleri

Kur’an’ın örtünmeye dair temel ilkeleri şöyle özetlenebilir:

1. Ziynet gösterilmemelidir
(en-Nûr 24:31): Örtünmenin amacı, dikkat çeken ve cinsellik çağrıştıran unsurları gizlemektir.


2. Örtü işlevsel olmalı, teşhir aracı hâline gelmemelidir
Başörtüsünü sadece takmak değil, göğüs gibi mahrem alanları kapatmak gerekir. (en-Nûr 24:31)


3. Cilbab toplumsal görünürlükte iffeti ve kimliği korur
(el-Ahzâb 33:59): Kadınlar, rahatsız edilmemeleri ve tanınmaları için dış örtülerini kullanmalıdır.


4. Örtünme iffetin bir parçasıdır, iffetin kendisi değil
İffet; davranışla, bakışla, niyetle ve tutumla başlar. Örtünme bu tutumun sembolüdür.


5. Erkek ve kadın birlikte sorumludur
(en-Nûr 24:30): Erkek de bakışlarını ve arzularını denetlemekle yükümlüdür.



b) Örtü: Araç mı, Amaç mı?

Kur’an’da örtü amaç değil, araçtır. Asıl amaç:

İffeti korumak,

Teşhirden sakınmak,

Cinsel albeniyi azaltmak,

Kadın ve erkeği saygın bir sosyal denge içinde tutmaktır.


Bu çerçevede, bir başörtüsünün parlak ve süslü olması, dar kıyafetlerin vücut hatlarını teşhir etmesi, hatta örtüyle bile dikkat çekme arzusu, Kur’anî örtünme ruhuna aykırıdır.

c) Ne Farzı Ne De Serbestliği Abartmak

Kur’an örtünmeyi:

Ne tüm kadınlara yüzlerini kapatacak şekilde mutlak ve ayrıntılı bir farz kılar,

Ne de örtünmeyi kişisel tercihe indirgenmiş önemsiz bir şey gibi sunar.


Aksine, örtünmeyi bir “iffet göstergesi”, “ziynetten sakınma ilkesi” ve “sosyo-ahlaki sorumluluk” çerçevesinde yorumlar.

Bu yüzden örtünmenin Kur’anî anlamı, ne bir kumaşa indirgenebilir ne de bireysel vicdanla sınırlanabilir. Örtünme, sosyal ilişkilerin, ahlakın ve cinsiyetler arası dengenin düzenlenmesine dair bir ilkedir.


---