Bu Blogda Ara
13 Mayıs 2025 Salı
Kuran okurken ŞEYTAN faktörü 👹
👹 Kuran okurken ŞEYTAN faktörü
KOVULMUŞ SEYTAN NEDİR? 👺
👺 KOVULMUŞ SEYTAN NEDİR?
Kur’an’da Kovulmuş Şeytan Metaforu ve İstiâze: Bilinen ve Bilinmeyen Tehditlere Karşı Hakikat Bilinci
Kur’an, insana yönelen tehditleri sadece fiziksel ya da görünen (bilinen) düzlemde değil; aynı zamanda görünmeyen, sezgisel ya da zihinsel düzlemde de ele alır. Bu nedenle Kur’an’da “şeytan” yalnızca bir varlık değil, hakikatten uzaklaştıran bütün içsel ve toplumsal güçlerin sembolüdür. Ve bu şeytani tehdit, hem “ins”ten (bilinen/görünen) hem de “cin”den (bilinmeyen/gizli) kaynaklanabilir:
“Böylece biz her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık...” (En‘âm 6:112)
---
1. “İns” ve “Cin” Kavramlarının Temsili Anlamı: Bilinen ve Bilinmeyen
Kur’an’da:
“İns”: Gözle görülebilen, sözleri ve fiilleriyle açık olan, toplumsal ve tarihsel alanda etkili olan yapıları ve kişileri ifade eder.
“Cin”: Gözle görünmeyen, doğrudan algılanamayan, sezgisel, psikolojik veya ideolojik etkileri olan güçleri, düşünceleri, iç sesleri, vesveseleri temsil eder.
Bu bağlamda, insanı hakikatten uzaklaştıran şeytanî güçler:
“İnsan şeytanları”: Bozulmuş otoriteler, yanlış dinî öğretiler, sömürgeci sistemler, sahte önderliklerdir.
“Cin şeytanları”: İçsel vesveseler, bilinçaltı arzular, ideolojik sapmalar, gizli güdüler, kültürel kodlar ve görünmeyen zihin tuzaklarıdır.
---
2. “Şeytan er-Racîm”: Kovulmuş Olan Neydir?
“Er-Racîm” ifadesi, rahmetten ve hakikatten dışlanmış, doğrudan ilhamdan uzaklaştırılmış anlamındadır. Kur’an bağlamında bu şu anlama gelir:
Kovulmuş şeytan, Allah’ın bilgisiyle, rahmetiyle ve rehberliğiyle ilişiği kesilmiş olan her düşünce ve gücün sembolüdür.
Bu, hem sapkın bir ideoloji olabilir (cin); hem de bozulmuş bir din adamı, zalim bir lider, aldatıcı bir otorite olabilir (ins).
---
3. Kur’an Okurken Allah’a Sığınmak Neden Gerekli?
Kur’an okuma eylemi, sıradan bir “metin seslendirme” işi değildir; hakikatle doğrudan karşılaşma anıdır. Bu karşılaşmada:
İnsan şeytanları: Metni kendi çıkarları için çarpıtan, onu saptıran tarihsel-dini öğretilerle zihnimizi doldurabilir.
Cin şeytanları: İçimizde, farkında olmadığımız önyargılar, tutkular, korkular, kibirler ve beklentiler olarak metni anlamamıza engel olabilir.
Bu nedenle Kur’an açıkça şunu emreder:
“Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl 16:98)
Yani:
Bilinen (insanî) ve bilinmeyen (cinni) tüm saptırıcı etkilerden korunmak için, zihinsel, ahlaki ve ruhsal bir sığınma hâli gerekir.
Bu sığınma, hakikatin saf haliyle kalbe inmesini mümkün kılar.
---
4. Vesvese: Cin Şeytanlarının Mekanizması
Kur’an’a göre şeytanın en temel işlevi vesvese vermektir:
“Sonra ona (Âdem’e) vesvese verdi…” (Tâhâ 20:120)
Bu, cin şeytanlarının metaforik bir anlatımıdır:
İnsanın içinde oluşan ama dışarıdan beslenen bir şüphe, kuruntu, arzuyla hakikati bastırma eğilimi.
Cin şeytanı, insanın zihinsel ekranında bir gölge gibidir: net değildir, ama yönlendiricidir. Bilinçaltı yollarla insanı yoldan çıkarabilir.
---
5. Şeytanın Egemenliği Gerçekte Zayıftır
Kur’an’da şeytanın gücünün vehimden ibaret olduğu, asla dayatmacı bir otorite olmadığı sıkça vurgulanır:
“Gerçek şu ki, onun (şeytanın) gücü, sadece onu dost edinenler ve onu Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl 16:100)
Bu, hem ins hem cin şeytanları için geçerlidir. İnsanı saptıran şeytani etki, yalnızca insan buna açık kapı bırakırsa etkili olur.
---
Sonuç:
Kur’an’da “kovulmuş şeytan” metaforu; hakikatten kopmuş tüm görünen (ins) ve görünmeyen (cin) sapma kaynaklarını ifade eder.
Kur’an’ı anlamak ve onunla inşa olmak isteyen kişi, okumaya başlamadan önce Allah’a sığınarak, bu içsel ve toplumsal karartıcı etkilerden korunma niyeti taşır.
İstiâze, sadece bir dua değil; hakikate yönelişin zihinsel arınma törenidir.
---
Dini Kaynaklarda İnsanlığın Ortak Paydası 🌐
- Doğrudan muhatap alır (ya eyyuhe’n-nâs...)
- Açıklayıcıdır (tibyânen li-kulli şey’)
- Işıktır (nûr),
- Rehberdir (hudan),
- Ayırt edicidir (furkân)
Ortak Mülkiyetin İlahi Sınavı; Secere ve Nâgatullah 🌳🐪
🌳🐪🏙️ Secere, Nâgatullah ve Beytullah: Toplayıcılıktan Tarım, Hayvancılık ve Şehirleşmeye Kur’anî Bir Bakış
Kur’ân’ın kıssalarında yer alan semboller, insanlık tarihinin sosyo-ekonomik ve kültürel evrelerini derin bir hikmet ile yansıtır. Bu bağlamda, secere (ağaç) insanın doğrudan doğayla ilişki kurduğu toplayıcılık ve avcılık dönemini, nâgatullah (Allah’ın devesi) tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan toplulukları, Beytullah (Allah’ın evi) ise şehirleşmenin ve ortak yaşamın temelini simgeler. Bu semboller üzerinden Kur’an, insanlık tarihinin geçirdiği dönüşümleri ve bu dönüşümler sırasında ortaya çıkan toplumsal adalet ilkelerini güçlü bir anlatımla gözler önüne serer.
🌳 Secere: Doğadan Toplayıcılığa ve İlkel Mülkiyet Anlayışına
Kur’an’da Âdem ve Havva’nın cennette bir ağaca (secere) yaklaşmaları şu şekilde anlatılır:
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşin, orada dilediğiniz gibi yiyin, ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 2:35)
Buradaki secere, yalnızca biyolojik bir ağaç değil, doğadan ihtiyacı kadarını toplayan, doğayla barışık bir yaşam süren insanın yaşam tarzını temsil eder. Toplayıcılık ve avcılık, insanın doğadan ihtiyacını karşılayarak yaşadığı bir dönemi simgeler. Bu dönemde mülkiyet bireysel değil, topluluğun ortak hakkıdır ve herkes doğadan ihtiyacı kadarını alır.
Ancak “ağaca yaklaşma” yasağı, ihtiyacın ötesine geçmenin ve bireysel çıkarlarla ortak kaynaklara zarar vermenin yasak olduğunu ifade eder. Bu yasak, aslında sınırsız tüketim ve kontrol arzusuna karşı bir uyarıdır.
🐪 Nâgatullah: Tarım ve Hayvancılık Toplumunda Ortak Kaynakların Korunması
Sâlih Peygamber’in kıssasında, topluma emanet edilen bir deve ile sınav anlatılır:
“Bu, Allah’ın devesidir; onun su içme hakkına dokunmayın!” (Şems, 91:13)
Nâgatullah, yalnızca bir deve değil, toplumun ortak malı olan su kaynakları ve otlakları simgeler. Tarım ve hayvancılık toplumunda, doğal kaynakların (su, otlak, tarım alanları) ortak bir hak olduğu ve herkesin adil bir şekilde bu kaynaklardan yararlanması gerektiği vurgulanır. Deve, bu ortak kaynağın sembolüdür ve herkesin onun hakkına saygı göstermesi beklenir.
Fakat Sâlih’in kavmi, bu sınavı reddeder ve deveyi keserek ortak mülkiyeti ihlal eder. Bunun sonucunda İlahi bir ceza ile karşılaşırlar:
“Onlar deveyi öldürdüler ve böylece Rablerinin emrine karşı geldiler. Bunun üzerine Rableri onları azaba uğrattı.” (Şems, 91:14)
Bu anlatım, toplumun ortak malına zarar vermenin ve bireysel çıkar uğruna adaleti ihlal etmenin yıkıcı sonuçlarını gözler önüne serer. Tarım ve hayvancılık toplumunda adalet, kaynakların korunması ve paylaşımı ile sağlanır.
🏙️ Beytullah: Şehirleşme, Ortak Yaşam ve Adaletin Merkezi
Kur’an’daki semboller arasında Beytullah (Allah’ın evi), insanlığın şehirleşme ve ortak yaşam dönemini temsil eder. Beytullah, yalnızca bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda insanların ortak değerler etrafında bir araya geldiği ilk şehirleşme ve toplumsal düzen modelini simgeler. Kur’an’da Beytullah şu şekilde tanımlanır:
“Elbette, insanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev, Bekke’deki (Mekke’deki) mübarek ve âlemler için bir rehber olan evdir.” (Âl-i İmrân, 3:96)
Beytullah, bireylerin ve toplulukların ortak bir bilinçle bir araya geldiği, güven ve barış ortamının sağlandığı bir şehir modelidir. Şehirleşme, bireylerin ortak alanları ve kaynakları adil bir şekilde paylaşması gerektiği bir düzeni zorunlu kılar. Burada paylaşım ve ortak mülkiyet, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve manevi bir ilkedir.
-
Beytullah, sadece fiziksel bir yapı değil, herkesin ortak kullanımına açık bir merkezdir.
-
Toplumsal barış ve adalet, şehirde yaşayanların ortak kurallara ve değerlere bağlı kalmasıyla sağlanır.
-
Hac ibadeti, bu ortak mülkiyet ve eşitlik ilkesinin evrensel bir tezahürüdür.
🌐 Kur’ân’ın Evrensel Mesajı: Ortak Mülkiyetin ve Adaletin Korunması
Kur’an, secere, nâgatullah ve Beytullah sembolleriyle insanlık tarihinin üç temel aşamasını gözler önüne serer:
-
Toplayıcılık ve Avcılık: İhtiyaç kadar almanın ve doğayla barışık yaşamanın dönemi.
-
Tarım ve Hayvancılık: Ortak kaynakların adil bir şekilde paylaşılması ve korunması.
-
Şehirleşme ve Ortak Yaşam: Sosyal düzen ve toplumsal adaletin ortak değerlere bağlı olduğu bir yaşam modeli.
Bu semboller, Kur’an’ın toplumsal düzeni koruma ve adalet ilkelerini güçlü bir şekilde vurgulayan anlatımıdır. Ortak mülkiyetin ihlali, bireysel çıkarların toplumsal huzuru bozmasına yol açar. Secereye yaklaşma yasağı, nâgaya zarar verme ve Beytullah’ın evrensel barış merkezi olması, bu ilkenin farklı aşamalarını ve sonuçlarını temsil eder.
Kur’an, sadece bireysel ahlaka değil, aynı zamanda toplumsal adalete ve ortak mülkiyetin korunmasına yönelik evrensel bir mesaj verir.
Böylece, insanlığın tarihsel gelişimi, Kur’an’ın sembolik anlatılarıyla anlam kazanır ve çağlar boyunca geçerli bir öğüt sunar: Ortak mülkiyet, İlahi bir emanettir ve korunmalıdır. 🚦
FARKLI DİNİ OLUŞUM NEDENLERİ? 📜
📜FARKLI DİNİ OLUŞUM NEDENLERİ?
1. İNSANLARI FARKLI DİNİ OLUŞUMLARA İTEN SEBEPLER
1.1. Ortak Ahlaki Değerler
Tüm ilahi dinler ve birçok beşerî din, ortak bazı ahlaki ilkelere sahiptir:
-
Fakiri ve yetimi gözetmek.
-
Öldürmek, yaralamak ve hırsızlık yasaktır.
-
Yalan söylemek kötülenir.
-
Zina ve ahlaksızlık yasaklanır.
Bu evrensel ahlaki değerler, dinlerin temel mesajının özünde insanın fıtratına uygun olan doğruyu ve iyiyi barındırdığını gösterir.
12 Mayıs 2025 Pazartesi
Asa ile TAŞ'a vurma 🔨
✒️🔨 Asa ile TAŞ'a vurma
“Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır.Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır,öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar,öyleleri vardır ki Allah’ın haşyetinden düşerler.Allah yaptıklarınızdan habersiz-duyarsız değildir.”(Bakara 2:74)
Altın Buzağının Aldatıcı Sesi : Huvâr 🐂🎶
🐂🎶 Altın Buzağının Aldatıcı Sesi : Huvâr
“Huvâr” (Türkçe meâliyle “alçak sesle mâvet eden, aldatıcı ötüş”) kelimesinin Kur’ân bağlamında nasıl kullanıldığını, hangi âyetlerde geçtiğini, dilî ve tematik boyutlarını ele alalım.
1. Terimin Kur’ân’daki Geçişi
-
Âyet: Tâhâ sûresi, 20:88
«وَجَعَلَهَا بَقَرَةً فَخَرَجَ لَهَا خَوْرًا ۖ»
“(Semûrî) onu (Altın Buzağı’yı) bir öküz yaptığında, o öküzden (sanki konuşurmuşçasına) alçak bir mâvet sesi çıktı.”
Türkçe meâliyle “huvâr”, buradaki “خَوْرًا” kelimesinin karşılığıdır. -
Aynı hikâye: A‘râf sûresi, 7:148’de de benzer ifade geçer:
«...وَخَرَجَ لَهَا خَوْرًا»
Yani “o sığır (âhiretî ilâh), kendisinden çıkan aldatıcı sesle…”
Bu iki âyet, Beni İsrail’in Mûsâ (a.s.)’ın yokluğunda Samirî eliyle yaptıkları Altın Buzağı’yı nasıl kutsallaştırdıklarını ve sesinin onları nasıl yanıltıp peşinden sürüklediğini vurgular.
2. Dilî ve Sembolî Analiz
-
Kök ve lâfz
-
Kök: خ-و-ر (h–w–r)
-
خَوْر (hvâr/huvâr); “alçak, inilti tarzı ses, mâvet” mânâsını taşır.
-
Türkçedeki “huvâr” transkripsiyonu, Arapçadaki hem “h” hem de “v” fonemini karşılar.
-
-
Sembolik anlam
-
“Sonu hüsran olan cazibe”: Öküzün sesi, sözden öte “algısal bir hakikat” sunuyormuş izlenimi verir; kulakları yanıltır, aklı köreltir.
-
“Görünürde baki, gerçekte geçici”: Altın oluşu ışıldar, fakat çıkardığı huvâr sesi faniliğini hatırlatır.
-
3. Tematik Boyut ve İbretler
-
Duygu ve akıl dengesinin bozulması
-
Sadece gözle “altın”ı alkışlamak yetmez; kulağın da düzenli ölçü ve muhakeme ile korunması gerekir.
-
Huvâr sesi, duygusal bir “âyin” havası vererek aklı gölgeler.
-
-
Samirî’nin hilekârlığı
-
Samirî; maddeyi (“beşikten koparılan tel”) ve sesi (“huvâr”) manipüle ederek toplumu aldatır.
-
Bu, maddî güç ve gösterişle manevî aldatmanın iç içe geçebileceğine işaret eder.
-
-
Meşru vahiy ile gayrî meşru “vahiy” arasındaki fark
-
Allah’ın kelâmı, samimî ve makul bir biçimde kalbe nüfuz eder; buna karşılık “huvâr”, mübeyyen (açık, berrak) değil, aldatıcıdır.
-
4. Modern Müslümana Düşen Sorumluluklar
-
“Huvâr” benzeri aldatıcı iletişim
-
Sosyal medya popülerliği, “görkemli ama yüzeysel” içeriklerle aklı meşgul edebilir; burada da bir nevi “altın buzağı” tuzağı vardır.
-
-
Duyuların muhafazası
-
Göz ve kulağımızı dengeleyerek; şüpheli iddialara, abartılı propaganda ve duygusal manipülasyona karşı akli tedbir almak gerekir.
-
-
Hakikati ayırt etme ölçütleri
-
Sözün iç tutarlılığı, şahitlik (tevâtür), Kur’ân ilkelerine uygunluk; “huvâr”ın cazibesine karşı en etkili savunmadır.
-
Sonuç
Kur’ân’da “huvâr”, Altın Buzağı’nın aldatıcı, sanki mistik bir ses çıkardığına dair tabirdir. Bu, tarihî bir kıssa olmaktan öte; her dönemde “görkemli fakat aslı olmayan” dinî, ideolojik veya ticari “seslere” karşı bizi uyanık tutan güçlü bir îbret motifi sunar. Duyularımızı ve aklımızı koruyarak, hakikâtı tevhid açısından teyit etmek, modern zamanların “huvâr”larına karşı en sağlam kaledir.
Göklerin Kapıları Tabiri 🚪
✒️🚪 Göklerin Kapıları Tabiri
Kur’an’da “göklerin kapıları” ifadesi, doğrudan A'râf Suresi 40. ayette geçmektedir:
"Göklerin kapıları onlara açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremeyeceklerdir…" (A'râf 7:40)
Rabbimizin "göklerin kapıları" tabiriyle benzer temaları işlediği başka ayetler de bulunmaktadır:
Mülk Suresi 16-17:
"Sen gölgenizi dilediğiniz zaman güneşin doğuşuna ve batışına göre çekin; şüphesiz Rabbin gölgelerin çekildiğini görür. Kıyâmet günü Rabbin insanlar üzerinde gölgeleri hızla toplayacak; o saate mucize birdir."
Burada gölgelerin toplanması, ilahi hüküm ve muradın biricik oluşuna işaret eder.
Fâtır Suresi 10:
"Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur."
Bu âyet, tüm varlık aleminin yaratıcısının göklerle kurduğu ilişkiyi vurgular.
Muttaffifîn Suresi 1-21:
"Hile yapanların vay haline! Onlar ölçüp tarttıklarında eksiltirler."
Bu ayetler, dünya ile âhiret arasındaki muhasebe ve ilahi takdir kapılarının açılmasını veya kapanmasını sembolize eder.
Bu örfî inanışlarla paralel olarak, Kur’an’da gök kapılarının açılmaması, kişinin iyi amellerinin göğe erişememesi, dualarının kabul edilmemesi ve ilahi bağışlanmanın gerçekleşmemesi anlamlarına gelmektedir.
"Göklerin kapıları" tabiri; manevi yükseliş, ilahi lütuflara erişim ve kurtuluş yollarının sembolüdür.
İnanç âdabı ve samimiyet, bu kapıların açılmasına vesile olur.
Kur’an’ın diğer beyanlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, ahiret muhasebesi ve ilahi iradeye teslimiyetin önemi öne çıkar.
Şimdi bu ifadeyi hem kelime düzeyinde hem de sembolik-anlamsal düzeyde analiz edelim:
---
1.Kelime Analizi:
-
Göklerin Kapıları (أَبْوَابُ السَّمَاءِ): Arapça’da "semâ" gök anlamına gelirken, "ebvâb" kapılar demektir. Bu ifade, fiziksel bir kapıdan çok daha fazla bir anlam taşır.
-
Açılmama: Sembolizmde bir engellenmeyi, ruhsal veya manevi erişimin imkânsızlığını ifade eder.
Sembol ve Anlam:
-
Gökler: Vahyin kaynağı, ilahi hakikatler, manevi yükseliş ve bilinç seviyeleri anlamına gelir.
-
Kapılar: Bilgi, hakikat veya ilahi lütuflara ulaşmanın yollarını ifade eder.
-
Açılmama: Hakikate ulaşamama, manevi yükselişin ve kurtuluşun mümkün olmaması.
Ayetin Bağlamsal Anlamı:
-
A'râf 40. ayette, kibirli ve ilahi mesajı inkar edenlere hitap edilerek, onların hakikate ve kurtuluşa erişemeyecekleri anlatılmaktadır. Göklerin kapılarının açılmaması, bu kişilerin manevi yükselişten mahrum kalacaklarını ve ilahi hakikate ulaşamayacaklarını simgeler.
Derinlemesine Anlam Analizi:
-
"Göklerin kapıları" ifadesini Kur’an bütünlüğünde değerlendirirsek, bu kapılar, ruhsal bilinç seviyeleri, vahiy ve hakikatlere ulaşma yolları olarak da anlaşılabilir. İlahi bilgiye erişim, ancak içsel bir arınma ve teslimiyetle mümkündür.
Tur Kavramını 🏔️📜
🏔️📜 Tûr Kavramı
Kur’an-ı Kerim’de "Tûr" kavramı, özellikle Tûr Suresi’nin ilk ayetlerinde önemli bir yer tutar. Bu surede Allah Teâlâ, "Tûr"a yemin ederek sözlerine başlar:
"Andolsun Tûr’a..." (Tûr Suresi, 52:1)
Bu yemin, genellikle Hz. Musa’nın Allah ile vahiy aldığı kutsal dağ olan Tûr Dağı’na işaret eder. Müfessirler, bu yeminle Allah’ın kıyametin ve ahiret azabının kesinlikle gerçekleşeceğine dikkat çektiğini belirtirler. Tûr Suresi’nin devamında, Allah’ın azabının mutlaka vuku bulacağı ve ona engel olabilecek hiçbir şeyin bulunmadığı vurgulanır.
Vasat Ümmet ? ⚖️
✒️⚖️ Vasat Ümmet ?
Vasat Ümmet: Tanım ve Derinlemesine Anlam
"Vasat", Arapça kökenli bir kelime olup "orta", "denge", "ılımlı" anlamına gelir. Bu kelime, Arapçadaki "vasat" kökünden türemiştir ve birçok farklı bağlamda, ortada durma, aşırılıklardan uzak olma anlamında kullanılır. “Ümmet” kelimesi ise bir millet, toplum ya da topluluk anlamına gelir ve İslam'da inanç birliği etrafında toplanmış insanları ifade eder. Bu iki kelime birleştiğinde, "vasat ümmet" kavramı, aşırılıklardan kaçınan, dengeyi sağlayan, adaletli ve doğru yolu izleyen bir toplumu işaret eder.
Kur’an’daki "Vasat Ümmet" Kavramının Anlamı
Âl-i İmrân 110. ayetinde geçen "Vasat ümmet" ifadesi, İslam ümmetinin, ne aşırı bir şekilde gevşek ne de katı ve sert bir şekilde sıkı olmasının gerektiğini vurgular. İslam, sadece bireysel ibadetlerden değil, aynı zamanda toplumsal düzenin kurulumundan da sorumlu bir dindir. Bu bağlamda "vasat ümmet", toplumsal adaleti, hoşgörüyü, dengeyi ve iyiliği teşvik eden bir toplumsal yapıyı ifade eder.
Ayette yer alan "Siz insanlar için hayırlı bir ümmet oldunuz" ifadesi, İslam’ın evrensel ve temel değerlerini ifade eder. Bu hayırlı ümmet, sadece kendi içindeki bireylerin iyi niyet ve davranışlarıyla değil, aynı zamanda diğer topluluklarla olan ilişkilerinde de adaleti ve hoşgörüyü yansıtır. Yani, "vasat ümmet", insanlara doğruyu, güzeli, adaleti, ve hakkı öğreten, onları kötülükten uzaklaştıran bir topluluktur. Bu, sadece dini bir anlam taşımayıp, aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik düzeyde de dengeyi sağlayan bir toplum modelini ifade eder.
Vasat Ümmet ve Analitik Düşünce:
-
İslam’ın Ortak Paydası ve Denge:Kur’an’daki "vasat" kavramı, İslam toplumunun temel işleyişini anlatır. İslam, aşırılıklardan kaçınmayı öğütler; ne fazla ne eksik, ortada durma, ölçülü olma, dengeyi sağlama anlayışını benimser. Bu bağlamda, analitik düşünce de "vasat ümmet"in temel ilkelerinden biridir. Her durumda doğruyu bulma, iki uç arasında dengeyi sağlama gerekliliği, İslam’ın temel öğretilerine paraleldir. Aşırılıklar, toplumun zararına olabilirken, dengeyi sağlamak ve doğruları yaymak, hem bireysel hem toplumsal düzeyde sağlıklı bir yapı oluşturur.
-
İslam’ın Toplumsal Boyutu:"Vasat ümmet" kavramı aynı zamanda sosyal adaletin temellerini de atmaktadır. İslam, insanların eşit haklara sahip olduğu, zengin ile fakir, yönetici ile yönetilen arasında aşırı farkların olmadığı bir toplum yapısını önerir. Bu, aynı zamanda toplumların bireysel haklara saygı gösterdiği, hoşgörü ve anlayışın egemen olduğu bir denetim anlayışıdır. Analitik düşünce açısından, "vasat ümmet" modelinin, toplumsal yapıyı sadece ideolojik bir düzeyde değil, aynı zamanda toplumsal pratikler üzerinden de analiz etmemiz gerektiği sonucuna varılabilir. Bu, sosyal ve ekonomik adaleti savunan, her bireye hak ettiği değeri veren bir toplum anlayışıdır.
-
İslam’ın Evrenselliği ve Denge:İslam’ın evrensel ilkeleri, insanların her yönüyle, hem bireysel hem de toplumsal olarak dengede olmalarını amaçlar. "Vasat ümmet", sadece bir toplumun içindeki bireylerin değil, toplumların birbirleriyle olan ilişkilerinde de adalet, hoşgörü ve dengeyi gözeten bir yapıyı simgeler. Bu, dış dünya ile ilişkilerde de barışı, güveni ve dengeyi sağlamayı öneren bir ilkedir. Bu bakış açısı, günümüzde küresel çapta uygulamaya konulabilecek bir anlayış olarak da değerlendirilebilir.
Sonuç:
Kur’an’daki "vasat ümmet" kavramı, sadece bir toplumun dini, sosyal veya kültürel özelliklerini tanımlamakla kalmaz, aynı zamanda insanlığa yönelik bir genel mesajı içerir. İslam, aşırılıklardan uzak, dengeli ve adil bir toplum inşa etmeyi amaçlar. Bu toplumsal ideal, bireylerin ve toplumların barış içinde yaşayabilmeleri için doğru yolu gösterir. "Vasat ümmet" anlayışı, modern toplumların da karşılaştığı zorluklar ve aşırılıklar karşısında bir dengeyi bulma çağrısı yapmaktadır. Bu kavramın, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde analitik bir bakış açısıyla ele alınması, İslam’ın evrensel ilkelerinin anlaşılması açısından büyük önem taşır.
Zülkarneyn ? ♉
✒️♉ Zülkarneyn ?
1. Sözcüğün dilî yapısı ve anlamı
-
Bileşik yapı: “Zü’l-karneyn” (ذُو ٱلْكِرْنَيْنِ) iki kelimenin birleşmesinden oluşur:
-
zū (ذُو): “sahip olan, malik” anlamında Arapça işaret sıfatı.
-
karney(i)n (ٱلْكِرْنَيْنِ): “iki boynuz” veya “iki uç” anlamına gelen “karn” (q-r-n kökü) kelimesinin ikilisi, -eyn tamlamasıyla (“iki boynuzlu” / “iki ucu olan”).
-
-
Metaforik okuma:
-
“İki boynuz” ifadesi mecazi olarak “iki uç” veya “iki sınır” anlamına da gelir; bu da âyette bahsedilen doğu-batı seferleriyle örtüşebilir.
-
2. Kur’an’daki anlatı bağlamı
-
Yer aldığı sûre: Kehf sûresinin “iman eden kimselere dünya karanlığında bir nur olması” teması çerçevesinde aktarılan örnek kıssalardan biridir (Kehf, 18:13)
-
Kıssanın işlevi:
-
İnsanların Allah’ın izni olmadan ne kadar geniş hâkimiyet elde ederlerse etsinler yine de nihai kudretin Allah’a ait olduğunu hatırlatmak.
-
Zülkarneyn’in yolculuklarında adalet, hakkı gözetme ve mazlumları koruma ideali ön plana çıkar.
-
3. Tematik ve mesaj boyutu
-
Hakimiyet sınırlarının Allah’a bağlılığı:
-
Zülkarneyn, “Rabbin ona dilediğini vermiş” (18:84) ibaresiyle doğrudan ilahi bir lütf sayesinde seferler yapar.
-
Yolculukları, insan aklının erişebileceği coğrafî hudutları vurgular ama bu hudutlar Allah’ın izniyle ve emriyle mümkündür.
-
-
Mazlumları koruma:
-
Zülkarneyn, yolculuk sırasında zulüm gören bir kavme rastlar ve Allah’ın kendisine bahşettiği güçle onlara yardım eder (18:92–93).
-
Yarattığı büyük set, kötülerin (Yecüc–Mecüc) tecavüzünü engellemek içindir, böylece toplum düzeni korunur.
-
-
Öğreti niteliği:
-
Kur’an bu kıssayı derin tefekkür için zikreder (18:109). Yani Zülkarneyn’in fiilleri değil, ondan çıkarılacak hikmetler üzerinde durulur.
-
4. Fikir ve tefekkür önerileri
-
“İki boynuz” imgesinin mecazî dünyası
-
Bu ikilik; maddî ve manevî, dünyevi ve uhrevî, ya da doğu-batı bünyesinde insanın sınırlandırılmış hâkimiyetini sembolize edebilir.
-
Kendi içimizdeki “iki uç” (akıl ve kalp, veya akıl ve irade) arasındaki dengeye dair bir metafor olarak düşünülebilir.
-
-
Adalet ve merhamet dersi
-
Zülkarneyn’e verilen güç, nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgili bir imtihan.
-
Kur’an bağlamında, yetki ve kudret bizdeyse, zalimlere karşı mazlumları korumakla mesul olduğumuz vurgusunu taşıyor.
-
-
“Hudud” kavramına teolojik bakış
-
Yolculuklar sırasında Zülkarneyn’in ulaştığı “güneşin battığı yer” ve “güneşin doğduğu yer” gibi tabirler, evrende Allah’ın koyduğu sınırlar kavramıyla ilişkilendirilebilir.
-
Kişisel sınırları aşma arzusunun bilgi, tefekkür ve sorumlulukla dengelenmesi gerektiği üzerinde durulabilir.
-
-
Kıssanın ümmet hedefine tezâhürü
-
Kehf sûresi, özellikle Cuma günleri okunması tavsiye edilen sûre olarak bilinir; Zülkarneyn kıssası da topluluk bilincini pekiştiren unsurlar içerir.
-
Müminlerin tarih içerisindeki “adil rehberlere” bakarak kendi sorumluluklarını anlamaları teşvik edilir.
-
5. KUR’ÂN ÇERÇEVESİNDE “YECUC VE MECUC”
1. Terim ve Köken
-
Yazılışı:
-
يأجوج (Yecûc)
-
مأجوج (Mecûc)
-
-
Türü: Özel isim (ismü’l-ʿalâm); fiil kökünden değil, geleneksel bir adlandırmadır.
-
Ses ve yapısal özellik: İkisine de başlarında gelen “ya–” ve “me–” ön ekleri, isimlendirme kalıbı olup, asıl gövde “ج وج” harflerinden müteşekkildir. “Yecûc” formu ile “Mecûc” formu karşılıklı iki grup için kullanılır.
6. KUR’ÂN’DA GEÇTİĞİ AYETLER
Toplam iki bölgede zikredilir:
Kehf 94 | “Onlar: ‘Ey Zul-karneyn! Yecûc ve Mecûc bu memlekete bozgunculuk yapıyor; bize karşı bir set bina et de aramızda engel olsun’ dediler...” |
Enbiyâ96 | “O gün zincirlerinden çıkıp her tepeden hırsla akın edecekler.” |
-
Kehf 18:94–98’de Yecûc ve Mecûc, Zulkarneyn’in inşa ettiği seti aşmaya çalışan iki haşar topluluk olarak anlatılır.
-
Enbiyâ 21:96’da ise ḳıyamet alameti olarak, zincirlerinden kurtulup yeryüzüne yayılmaları; eschatolojik bir sembolizmi vurgular.
3. Kelime ve Anlam İlişkilendirmesi
-
İsm-i Âlâm Niteliği: Geleneksel Arap dilinde Yecûc ve Mecûc, harflerin fiil kökünden türememiş, tarihî efsane gruplarına işaret eden özel adlardır.
-
Ön Eklerin İşlevi:
-
Ya– çoğul veya karşıtlık anlamı katmaz, burada “ilk grup”ü gösterir.
-
Me– kalıbı ise mütecaviz, karşıt grup manasında ikincil bir ayırım yapar.
-
-
Tekrar ve Vurgu: İki sûrede toplam 3 âyette geçmesi, eshas ve eshat (ilk dönem hurûc ile kıyamet alameti) boyutlarını birlikte düşündürür.
4. Bağdaştırma
-
Tarihî-Kültürel Boyut:
Yecûc ve Mecûc motifleri, Yahudi-Hristiyan geleneğinde “Gog ve Magog” şeklinde bulunur. Kur’ân’da zulkarneyn kıssasıyla birleştirilerek, Hıristiyan eski metinlerinden bağımsız ama benzer fonksiyonlu bir eskatolojik figüre dönüştürülmüştür. -
Eschatolojik Vurgu:
-
Kehf kıssasınde setin inşa edilmesi, “bu fitnenin” geçici olarak durdurulabileceğini,
-
Enbiyâ sûresinde ise zincirlerin kırılacağı “gün”ün kıyamet günü olduğunu işaret eder.
-
Sonuç
Kur’an’da “Zülkarneyn” ifadesi, yalnızca bir tarihî şahsiyeti tanıtmak için değil, Allah’ın kudreti, adalet anlayışı ve mazlumları koruma ilkesi etrafında derin düşünce yolları açan bîr semboldür. Bu kıssa, hem bireyin kendi içine hem de toplumun genel işleyişine dair mesajlar taşır. “İki boynuz” mecazını, dünyevi sınırlarımızla, kudret ve sorumluluk dengesiyle, adalet ve merhamet ekseninde düşündüğümüzde zengin tefekkür alanları bulabiliriz.
Rics (رِجْس) Kavramı 💩
💩 Kur’an’da “Rics” (رِجْس) Kavramı
1. Giriş Kur’an’ın Dilinde “Rics”:
Arapça kökenli رِجْس (rics/ricc) sözcüğü; “pislik, kir, iğrençlik” anlamlarına gelir.
Hem maddî (fiziksel) hem manevî (ruhsal/ahlakî) kirliliği ifade eder.
Temelde, hakîkatle bağını koparmışlık ve Allah’a karşı işlenen suçların yarattığı kirlenmeyi işaret eder.
2. Kelime Kökeni ve Edebî Kullanım
Temel fiil: رَجُسَ (rajusa) "pislenmek, kirlenmek"
İsmi: رِجْس (riks/ricc)
Sözlük anlamları: çirkinlik, kir, iğrençlik; cezalandırma olarak “temizliği kaldırma” mecazı.
3. Kur’an’daki Başlıca Ayetler ve Bağlamları
En‘âm (6):125 Küfrün ve sapkınlığın kalpte bıraktığı manevi kir. | ||
Yûnus (10):100 Akletmeyenlerin kalplerine konan karanlık ve kir. | ||
Tevbe (9):95 Münafıkların iç dünyasındaki ahlaki yozlaşma ve kir. | ||
Hac (22):30 Putperestlik, yalan ve ona bağlı davranışların sembolü olarak riks. | ||
4. Semantik Katmanlar
Fiziksel Pislik: Maddî temizlikten mahrum bırakılma veya temizliğin kaldırılması.
Manevî Kirlilik: İnançta sapma, şirk, küfür, günah ve ahlâkî bozulma.
Algısal/Kalpsel Karartı: Hakîkatin gölgelendiği, kalbin hakîkate kapalı kaldığı durum.
5. Sembolik ve Tasavvufî Yorum
Kalbin Kararması: Günahlar ve dünyevî tutkular kalpte perde oluşturur; bu perdeye riks denir.
Zikir ve Tefekkürle Temizlenme: Tövbe, niyaz, ibadet ve zikir, o perdeleri kaldırıp kalbi arındırır.
Nefs Muhasebesi: İnsan, riksin kaynağını (kibir, haset, zulüm) teşhis ederek içsel arınma yoluna gider.
6. Rics’in Temizlenme Yolları
Tövbe ve İstiğfar: Günahın farkına varıp Allah’tan af dileyerek.
İbadet ve Zikir: Sürekli Allah’ı anma; kalbin temizlenmesi.
Riyazet ve Nefis Terbiyesi: Kötü huy ve davranışlardan kaçınma, erdem geliştirme.
Kur’an Okuma ve Te’vil: Ayetler üzerine tefekkür, hakîkatin bilinçli idraki.
7. Uygulamalı Örnek Analiz
En‘âm 125’in Detaylı İncelenmesi: "رِجْسٍ" kelimesinin kökü, bağlamı, tefsirlerdeki yorumları.
Tevbe 95 ve Kur’an-ı Kerim'de Kalp Temizliği: "رِجْس" kavramının ruhsal boyutu ve toplum ahlakına etkisi.
8. Sonuç ve Mesaj
“Rics” kelimesi, Kur’an’ın hem zahiri hem batıni temizlik/bozulma ikilemini vurgular.
Mümin, içsel ve dışsal arınma mücadelesiyle riks’ten kurtulur.
Bu kavram, bireysel nefs muhasebesi ve toplumsal ahlakın korunması noktasında merkezi bir öneme sahiptir.
9 Mayıs 2025 Cuma
ALLAH ve ”BİZ” ZAMİRİ 🔍
🔍ALLAH ve ”BİZ” ZAMİRİ
Yüce Rabbimiz
birçok ayette kendisiyle ilgili olarak “ إناİnna, نحنNahnü/Biz” zamirini
kullanmaktadır.
“Biz, Bizi, Bize,
Bizim, Bizden” gibi ifadelerin Allah için kullanıldığı her ayette, Allah’ın
sıfatlarının tecellisine yönelik vasıtalı tasarrufların ifade edildiği
görülmektedir. Bunu yüzlerce örnekle açıklamak mümkündür. Ancak burada herkesçe
bilinen birkaç örnek vermekle yetiniyoruz:
Şüphesiz Biz sana bol nimet verdik.(Kevser/1)
Biz, senin için, senin göğsünü açmadık mı?(İnşirah/1)
Şüphesiz Biz, değerli sayfalar içindeki Kur’ân’ı Kadr gecesinde indirdik.(Kadr/1)
Kur’an’da Allah
için kullanılan zamirlerin şu şablona uyduğu açıkça görülmektedir:
1- Allah’ın zatına
ve ülûhiyetine ait ifadelerde “اناEne, انّىİnni/Ben [Birinci Tekil Şahıs]
ifadesi kullanılmaktadır.
2- Yine Allah’ın
zatına ve ulûhiyetine ilişkin olmak üzere, bazı ayetlerde Rabbimiz “Sen, Seni,
Sana, Senin” gibi “İkinci Tekil Şahıs” zamirleriyle; diğer bazı ayetlerde ise
“O, O’nu, O’na, O’nun” gibi “Üçüncü Tekil Şahıs” zamirleriyle ifade
edilmektedir. İster ikinci tekil şahıs, isterse üçüncü tekil şahıs olsun, her
iki gurup zamir de “teklik” ifade eder. Allah’ın zatının ve uluhiyetinin söz
konusu edildiği hiçbir yerde “Siz” veya “Onlar” gibi çoğul ifadeler
kullanılmaz.
Fatiha’da da
“Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım
isteriz” şekliyle ifade buyrulmuştur.
3- Azametinin, güç
ve kudretinin vurgulandığı ayetlerde ise Yüce Allah kendinden “Biz” diye
bahsetmektedir.
Bütün dillerde,
otorite sahipleri, kendi güç ve kudretlerini anlatırken “Biz” ifadesine
başvurmuş, fermanlarında veya söylevlerinde “Biz” ifadesini kullanmışlardır.
Bu, Kur’an inmeden de böyle idi, şimdi de böyle devam edip gitmektedir.
Kısaca, Rabbimizin “Biz” ifadesi, Kendisinin azamet ve kibriyasını [büyüklüğünü, ululuğunu] vurgulamak içindir. Rabbimizin “Biz” ifadelerini “Biz Azimüşşan” olarak ifade etmek isabetli bir anlayış olacaktır.
Kavramların Tahrifi, İmanın Tahribi ⛔️
⛔️ Kavramların Tahrifi, İmanın Tahribi
Kur’an’dan Kopuşun Toplumsal Sonuçları Üzerine
Bugün toplumda “iman” sıkça dile getirilen bir kelime, ama gerçek anlamıyla yaşanan bir bilinç değil. Allah’a iman, meleklere, kitaplara ve rasullere iman; dillerdedir ama davranışlarda, ilişkilerde, toplumsal yapıda yansımaları silinmiştir. Bu, sadece bireysel bir zaaf değil, derin bir kavramsal sapmanın sonucudur. Zira kelimeler anlamlarını yitirince, hakikat de kaybolur.
İman Etmek Değil, Teslim Olmak Gerek
Kur’an’da iman, sadece "inanmak" değil; Allah’a güvenmek, O’nun hükmüne teslim olmak ve onunla hayatı inşa etmektir. Ancak bugün iman, soyut bir kabullenişe indirgenmiş durumda. Allah’a iman ettiğini söyleyen, Allah’ın hükmüne başkaldırabiliyor. Kitaplara iman ettiğini beyan eden, o kitaplarla hükmetmiyor. Rasullere iman ettiğini dile getiren, onların getirdiği mesajı gündelik hayatına dahil etmiyor. Bu tutarsızlık, Kur’an’ın tanımladığı imanla, halk arasında anlaşılan "iman" arasındaki derin uçurumu ortaya koyuyor.
> “İnsanlar, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılacaklarını ve sınanmayacaklarını mı sandılar?”
(Ankebût, 29/2)
Kavramlar Yerle Yeksan Oldu
Bugün din adına kullanılan birçok temel kavram, Kur’an’daki bağlamından koparılmıştır.
Salât, vahiy merkezli bilinçlenme ve toplumsal dayanışmanın adı iken; sadece bedenî hareketlere indirgenmiştir.
Oruç, takvâ eğitimi olması gerekirken; aç kalmaya dönüşmüştür.
Zekât, mülkün arınması ve paylaşılmasıyken; yüzdelik bir mali formaliteye çevrilmiştir.
İman, teslimiyet ve doğrulama iken; duygusal bir aidiyet hissine indirgenmiştir.
Kavramların tahrifi, doğrudan inancın içini boşaltmıştır. Anlamını kaybeden ibadet, şekilcilik üretir. Böylece, ibadet eden ama yalan söyleyen, oruç tutan ama hak yiyen, hacdan dönen ama zalimleşen bireyler ortaya çıkar.
Kur’an’dan Kopuş, Ehl-i Kitaplaşma Süreci
Kur’an, Ehl-i Kitap’ı sıkça eleştirir. Çünkü onlar da ilahi bir kitaba sahip olmalarına rağmen, onu hayatlarından dışlamışlardır. Dini sembolleri korumuş, ama içeriğini boşaltmışlardır. Bugün benzer bir akıbet, Kur’an’a sahip olan ama onu anlamayan, okumayan, yaşamayan toplumlarda tekrar etmektedir.
> “Tevrat’la yükümlü tutulup da sonra onu taşımayanların durumu, kitap yüklü eşeğe benzer.”
(Cuma, 62/5)
Bizler de Kur’an’ı sırtımızda taşıyor, evimize asıyor ama onun ahlâkını, adaletini ve ilkelerini taşımıyoruz. Bu yüzden, şeklen Müslüman, özde yozlaşmış bir kimliğe savrulduk.
Dönüş İçin Kur’an Yeter
Bu çözülmeden kurtulmanın yolu, tekrar Kur’an’a yönelmektir. Ama bu yöneliş, sadece okuyarak değil; anlamaya, düşünmeye, kavramları asli bağlamlarına iade etmeye yönelik olmalıdır. Kur’an’ın inşa etmek istediği birey; adil, merhametli, dürüst ve duyarlı bir kişiliktir. İbadetler bu kişiliği inşa etmek için vardır; şekli yerine getirmek için değil.
> “Bu Kur’an, en doğru yola iletir.”
(İsrâ, 17/9)
Kur’an’a dönüş; bireyin kendini yeniden inşa etmesi, toplumun ahlâk, adalet ve merhamet ekseninde yeniden ayağa kalkması demektir. Bu dönüş, ancak kavramların, değerlerin ve hakikatin yeniden keşfiyle mümkündür.
Kavramları Dirilt, İmanı Canlandır
Artık bir tercih noktasındayız. Ya Kur’an’ın sunduğu sahici imanla yeniden doğrulacağız ya da geçmiş ümmetlerin düştüğü sapmaya sürüklenmeye devam edeceğiz. Salâtı bilinçle, orucu takvâyla, zekâtı adaletle, imanı teslimiyetle buluşturmak zorundayız.
Unutulmamalıdır: Kur’an’a dönüş, sadece bilgiyle değil; bilinçle, ahlâkla ve cesaretle mümkündür.
Harika. O halde yazının devamı olarak "Sonuç ve Çözüm Önerileri" başlığını ekliyorum:
---
6. Sonuç ve Çözüm Önerileri: Kur’an’a Dönüş, Ahlâka Dönüştür
Gelinen noktada Müslüman toplumu, Kur’an’ın inşa etmeye çalıştığı hakikat toplumundan uzaklaşmış, şekilsel ibadetlerin ve yoz kavramların hâkim olduğu bir görüntüye bürünmüştür. Bu, salt bireysel bir sapma değil, toplumsal ve tarihsel bir çözülmenin tezahürüdür. Ancak Kur’an, her bozulmanın ardından bir arınma imkânı sunduğu gibi, bugünkü yozlaşmış hâlden de kurtuluşun kapısını aralamaktadır.
Çözüm için bazı temel adımlar şunlardır:
1. Kur’an’a Öncelik Vermek
Kur’an, hayatın merkezine yeniden alınmalıdır. Onun ahkâmı, kavramları ve dili üzerine düşünmek; onun evrensel ilkelerini bireysel ve toplumsal düzlemde yeniden ihya etmek zorundayız.
> “Sana bu kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiğiyle hükmedesin.”
(Nisâ, 4/105)
2. Kavramları Arındırmak
Bugün İslam adına konuşulan dil, Kur’an’ın dili değildir. ‘Salât’, ‘takvâ’, ‘iman’, ‘şirk’, ‘zikir’, ‘kitap’ gibi temel kavramlar tekrar Kur’an bağlamında ele alınmalı, tarihi ve kültürel tortulardan arındırılmalıdır.
3. Ritüellerin Ruhunu İhya Etmek
Namaz, oruç, zekât gibi ibadetler sadece ritüel değil; ahlaki, toplumsal ve zihinsel dönüşüm araçlarıdır. Bu ibadetlerin asli ruhuna uygun yaşanması sağlanmalıdır.
4. Ahlâkî Diriliş
Kur’an’ın en çok üzerinde durduğu konu ahlâktır: doğruluk, adalet, emanete riayet, sabır, merhamet, şefkat, ölçü ve denge... Bu değerler Kur’anî bir imanın doğal sonucudur. Bunlar olmadan ibadet bir kabuktur.
> “Şüphesiz namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.”
(Ankebut, 29/45)
5. Toplumsal Bilinçlenme ve Eğitim
Kur’an’ın bir öğretim metodu olduğunu yeniden fark etmeli; evlerde, mescitlerde, okullarda “vahiy dersi” merkezli bir bilinçlenme hareketi başlatılmalıdır. Salât, bu yönüyle yeniden birleştirici bir toplumsal eğitim olmalıdır.
Son Söz: Din, Hayattır – Hayat Kur’an’la Anlam Bulur
Bugün artık bir tercih noktasındayız: Ya Kur’an’ın inşa ettiği iman, adalet ve merhamet toplumuna yöneleceğiz; ya da geçmiş kavimlerin düştüğü şekilcilik, taassup ve yozlaşma çukurunda kaybolacağız. Tercih, her bireyin ve toplumun sorumluluğundadır. Kur’an ise hâlâ bizi çağırmakta:
> “Bu Kur’an, en doğru yola iletir ve salih ameller işleyen müminlere, büyük bir ödül olduğunu müjdeler.”
(İsrâ, 17/9)
---