19 Haziran 2012 Salı

Küresel Sermaye Tekniği

Küresel sermayeye, “sürüleştirme ve ya sürü yönetme tekniği” de diyebiliriz.

 Nasıl?

Küresel sermayenin emri; halkın yularının elde tutulmasıdır. Bunun için devletlerin sosyal(halk) yapısına göre,  “ya refah içinde yaşatacak ya da tersi”, Halkı refah içinde yaşatarak yularını elinde tutan devletler, “iyi yaşa, tüket eğlen,” prensibini hayat tarzı olarak vatandaşlarına benimsetmiştir. Bu ülkelerde işsizlik maaşı veriyorlar. İşsizlere verilen mesaj aslında şudur, “arkadaş problem çıkarma, al parayı sus, biz işimize bakalım.” Vatandaş müşteri haline getirildiği içinde kazançları yerinde, şartlar değişince gereken ayar yapılacaktır. Zaman ilerledikçe de, halkın gelir seviyesi bu ülkelerde düşüş gösteriyor. 

Halkı aç bırakarak yularını elinde tutan devletler iç vesayet(ideolojik ve dini) mekanizmalarını kullanır. Bu mekanizmaların amacı, asimile edilmiş halk yığınları oluşturmaktır. Bu şekilde problem çıkarmayan çoğunluk oluşturuldu, iç vesayet merkezleri görevlerini en iyi şekilde yapıyor. Çünkü bu devletler, çalışana bile geçineceği ücreti vermek uygun görülmemiştir. Onlara göre asgari ücret bile fazla. Bu tür devletlerde tartışma çok fazladır. Halk gerçek sorunu hariç her şeyi konuşacak, tartışacak ve ya uğraşacak şekilde dizayn edilmiştir.

Gerçekten sorunları çözmenize gerek yok, sorun çözüyormuş gibi davranın yeterli. En fazla yaptığı hamle, genelde toplumun milli ya da dini duygularını harekete geçirici hamleler yaparak, toplumun gazını almaktır. İstediğinizi empoze edin, rahat olun, çünkü onlar, araştırmazlar, gerçekle ilgilenmezler. Yönetenler bunu farkındadır. 

Baktınız ki, hiçbir politika yemiyor, bu grupları birbiri ile kavga ettirin, diğerleri uzaktan seyretsin.

Yukarıdaki politikalar için,

Onların isteklerini uygulayabilecek partilerin iktidara gelmesini sağlayıcı propagandalar yapmak zorundalar. Gaz gelecek yerden, tavuğu neden esirgesinler ki… İstedikleri politikaları uygulamayan yöneticilerin, uzun vadede iktidarda kalma şansları günümüz koşulların mümkün görülmüyor.
...
Doğal olarak mevcut iktidarlar ve ya iktidara oynayanlar, bu baskı karşısına uygun, zekice politikalar belirlemeleri gerekir. Vesayeti(küresel sermaye) iyi tanımak ve buna göre kendi ülkelerini çıkarlarını en üst düzeyde tutacak hamleler yapmalılar.

İktidarların şunu söyleme şansı yoktur: ”efendim, birileri bize iş yaptırmıyor.” Haklısın da, yeni mi? anladın. Yıllarca belli sorunlar ısrarla çözülmüyor. “Senden öncekilere, bu sorunları kimler çözdürmedi zannediyordun.“ İktidar olmak, mahalle aralarında atıp tutmaya hiç benzemez. Özellikle bizim coğrafyamızdaki siyasilerin, diğer meslektaşlarına göre daha çok düşünüp muhteşem fikirler üretmesi şart. Çünkü bu coğrafyada iktidar olmak demek, başka bir dünyaya gitmek gibidir. Yani, Söyle düşünün,”kız kaçıracağım diye yola çıkan birinin, içgüveysi olması gibiler.” Lütfen son 30 yılı iyi analiz ediniz. Kimler geldi, kimler “geçti” ve gittiler.
...
Vesayet hiyerarşisi:
Büyük bir çember çizin, bu sermayedir(iç ya da küresel farketmez), büyük çemberin içine bir çember daha çizin, bu devletlerdir. devletler çemberinin içine bir çember daha çizin, bu lokal(ideoloji yada dinsel) vesayetlerdir. lokal vesayetin içine bir çember daha çizin, bu halktır.
...
Şu tespiti yapmadan geçmeyelim. Genelde vesayeti(gerek içteki, gerekse uluslar arası) halka kitle iletişim araçları kullanılarak empoze edilir. Her dönemin has adamları vardır, onları habire tv’lerde görürüsünüz. Ambalajı iyi yaparlar ve her yerde gözünüze sokarlar. Bu doğru kabul edilirse, basından duyduklarınıza hemen inanmayın. Gerçeği araştırın. Çünkü kimsenin halkın doğru bilgilendirmesi gibi bir derdi yok. Onlardaki mantık, “halk ne verirsen alır.” Haklılar da,

Diğer bir tespitte, algının değiştirilmesi, algı değişimi günümüz ve gelecek en iyi para kazanma yöntemi olarak "daima" üzerinde çalışılacak. Şu an ve gelecekte, insanlar farkında değil ama sunulan ve farkında olmayarak "içleştirilen" hayatın standartlarına göre psikolojileri düzenliyorlar. Bu da, yaşam, hayat, güzellik, din, sevgi, aşk, vb… algısını değiştirdi. Çoğunluk piyon haline getirildi, amaç dönen mekanizmada daha çok kazançtır. Gerisi empozasyondur, oyuncaktır.

Sonuç:

Her yük halkın sırtında ve artık halk kendi hariç, diğerlerinden fayda gelmeyeceğini anlamalı, Küresel sermaye siyasetçilerin itibarını bitirmiştirŞimdi ve gelecekte siyaset hiç şeyin çözümü olmayacak.  Onlar vitrin olarak kalacak. “Onlar da olmayan misyonu, onlardan sormak haksızlıktır.” Onları eleştirmek yersizidir. Yapabilecekleri belli, Bundan dolayı, “oy atmak asla çözüm olamıyor.” O zaman halk seçiyor mu? Seçtiriliyor mu?

Son yıllardaki en büyük vurgunları “özelleştirmedir.” Bu şekilde kendilerini içte oluşabilecek rekabetin önünü kapattılar. Meydan tamamen onlara kaldı.

Özellikle memleketimizdeki siyasetçilerin bu oyuna gelmemeleri gerekirdi. Devletin tüm vatandaşını memur yapmak gibi şansı olmadığına göre, bu da çoğunluğun sermayenin elline düşmesi demektir. Bu da şu anlama gelir. “Gelecekte işçi ücretleri daha da düşecek, işsizlik düşük ücrette çalıştırmak için, silah olarak kullanılacak.”

Bu durumda önerim şudur; ”Ben memleketi yöneten olsaydım, içte rekabet mekanizması kurardım. Yeniden devletin mal ve hizmet üretmesini sağlayacak yatırımlar yapardım. Bu şirketleri, devlet mantığı ile değil de, modern yönetim tekniği ile yönetirdim. Bu şekilde içte ücret rekabeti oluşturup, işçi ücretlerini biraz daha iyileşmesini sağlardım.” Çünkü “Bozguncuların yöntemi ile hiçbir şeyi düzeltemezsiniz.” Küresel sermayenin kendisine biçtiği rol ise, çoğunluğu daha da aç bırakmak.
...
Yukarıda bilgiler genel tespitlerdir. Öğretilmiş çaresizlik değildir. Çünkü sistem o kadar zekice değil, bildik madde meselesi. Her şey onun etrafında dönüyor. Maddenin belli bir merkezde olması gerekiyor. Ki madde sayesinde istediklerini yaptırsınlar. Ve daha çok kazansınlar.

Politikacılar istediklerini yapmasalar ne olur? Günümüz koşullarında ki moda “ekonomik kriz” dir,  her şey ekonomik durgunlukla başlar. Yani piyasadan adamlarına paraları çektiriler ya da uluslar arası yatırımcılara o ülkeyi kötüleyerek, şeytanlaştırma prensibi uygularlar. Bu şekilde, sıcak para girişini engellerler. Yani uluslar arası itibarsızlaştırma politikası uygularlar. Bu şekilde “hizaya gel” demiş olurlar. Mevcut iktidar hizaya gelmezse, tatile gideceği kesin.

Burada işleyiş çift yönlüdür. Basın halkı oyalarken, yukarıda başka pazarlıklar yapılır.

Durumun formülü şu: Halk, görsel ve yazılı basının oyuncağıdır, Basınsa, sermayenin. Buna kısaca genel empozasyon hiyerarşisi diyebilirsiniz.

Şu kesindir ki ekonomik kriz “küresel sermayenin”, iktidarları en etkili hizaya getirme eylemidir. Bu durumda dünyada ki asıl terör, ”Küresel sermaye” terördür.

İçteki sermayedarların davranışına da bakmak lazım, çünkü
Bir ülke gelişmiyorsa, işadamlarına da kalitesi önemlidir. Memleketimizde işadamları, “AB” havariliği yapıyorlar ama asla emekçilere, “AB” deki standartları getirmeliyiz demiyorlar. Ellerine mikrofon alınca entel, dantel, çağdaş geçiniyorlar. Hadi oradaki standartları işyerlerinde uygulasınlar, görelim. Onlarında, çoğunluğun hakkını vermek gibi bir kaygıları yok. Çoğu küresel sermayenin uzantılarıdır.
...
Önerim:
Halk(çoğunluk) değişmediği sürece aklınıza gelebilecek her oyuncağı ellerine verecekler.
Birinci sorumuz, “bunca çoğunluk hangi suçunda dolayı aç?”
İkinci sorumuz, ”bunca çoğunluk neyin mücadelesini verdi, veriyor? Şartlarının değişmesi için ne yaptı, yapıyor?” maşallah hep havale etmekle meşgul, değil mi?
Daha açık bir ifade, ”bunca çoğunluk ne kendisi, nede toplum için ne değer üretiyor?”
Bireysel bazda ilginç olmak adına geliştirilen kavramlar, “kendisinin ve toplumun ne işine yarıyor?”
Yaşam koşullarımız değişmiyorsa, sende, bende yani bizde sorun büyük demektir. Bu da kaçınılmaz olarak söyle bir formül oluşturur. “Küresel sermaye devletleri silah, iktidarları ise tetikçi haline getirir.”  Bu sistemi, çoğunluğun lehine işleyecek, değişimi sağlamak zorundayız. Bu da “iktidarları sorunların çözer hale getirir.”

Başka türlü mevcut sistemin, çoğunluğa lütuf da bulunmayacağız kesindir.
Çoğunluk fark etmediği ve değişimi yakalamadığı sürece, “oy atmak, hiçbir şeyi değiştirmeyecek, zaten değiştirseydi yasaklanırdı.( Emma Goldman)”
Sorgulamanız dileğiyle… Selamlar.
Zekeriya Beşirli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder