18 Haziran 2012 Pazartesi

ATALARIMIZI UYAR BULDUĞUMUZ DİNİ

 

 
Kur'an'da ilahi mesaja karşı insanların gösterdiği olumlu ve olumsuz tepkiler, çeşitli zamanlarda, çeşitli peygamberlerin/elçilerin şahsında örneklerle anlatılmaktadır. Kur'an-ı katı/donuk bir fıkıh kitabı gibi algılamayan kafalar, onun her çağdaki yaşanan sosyal hayatın dinamik bir portresini çizdiğini görecek, diğer kıssalar gibi bu konudaki anlatımlarından da halen yaşadığı hayat için canlı ibret tabloları çıkarabilecektir. Aslında insanların vahye karşı olumlu ve olumsuz grupta toplayabileceğimiz çok çeşitli tepkilerinde hep ortak tavırların ön plana çıktığını Kur'an bize göstermektedir. Olumlu grupta toplayacağımız tepkiler "işittik itaat ettik..." biçiminde vahyi onaylama ve ona teslim olma noktasında toplanarak (buna misak denir), bu seçime uygun hayat tarzıyla devam etmektedir. Olumsuz gruptaki tepkiler ise; çeşitli zamanlara, çeşitli toplumlara veya fertlere göre değişen özellikler gösteriyorsa da (yalanlama, alay, saptırma, duymazlıktan gelme, ret vb.) bunlar sebep değil birer sonuçtur. Olumsuz tepkilerin asıl sebeplerinin evrensel özellikler taşıdığım Kur'an bize değişik toplumlardan verdiği örneklerle göstermektedir.

Kur'an, Allah'tan mesaj getiren elçilere insanların çoğunlukla atalarının dinini ön plana çıkararak karşı çıktıklarını vurgular. Birkaç örnek:

-Hz.
Nuh kavmine "...Allah'a kulluk edin O'ndan başka ilahımız yoktur... (23/23)" dediği zaman: "kavminin içinden ileri gelen inkarcı bir grup: Bu da sizin gibi insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah dileseydi melekleri indirirdi. Biz ilk atalarımızdan
böyle bir şey işitmedik.(23/24)" dediler.

-Ad kavmine de kardeşleri
Hud (as) gönderildi ve aynı mesajı ilettiğinde (7/65): kavmi ona "Dediler ki: Ya! demek sen tek Allah'a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını
bırakalım diye mi bize geldin?... (7/70)" şeklinde karşılık verdiler.

-Semud kavmine de kardeşleri Salih (as) aynı mesajı ilettiğinde (11/61): "Dediler ki: 'Ey Salih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen bir kişi idin, şimdi
atalarımızın taptıklarına tapmaktan
bizi men mi ediyorsun?.... (l 1/62)" diye cevap verdiler.

-Medyen'e de kardeşleri
Şuayb (as) gönderilip aynı mesajı onlara iletti. (11/84) Kavminin cevabı ise: "Ey Şuayb, dediler, senin salat’ın mı babalarımızın taptığı şeylerden
, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Çünkü sen yumuşak huylu ve akıllısın! (l 1/87)" oldu.

-Hz.
ibrahim
babasına ve kavmine; "neye tapıyorsunuz? (26/70, 21/52)" diye sorduğunda:
"
Babalarımızı onlara tapar bulduk. (21/53)" ve "babalarımızın böyle yaptıklarını gördük...
(26/74)" diye kendilerini savunmuşlardır.

-
Musa (as) ve kardeşi Harun
(as) açık ayetlerle birlikte Fir'avn ve adamlarına gönderildi. (10/75) Onların cevabı ise:
"Sen bizi, babalarımızı üzerinde bulunduğumuz şeyden çeviresin de yeryüzünde büyüklük yalnız ikinizde kalsın diye mi bize geldin?... (10/78)", "...
îlk atalarımız
arasında böyle bir şey işitmedik. (28/36)" şeklinde olmuştur.

-
Yusuf (as) zindandaki arkadaşlarına inançlarının yanlışlığını; "siz O'nu bırakıp ancak sizin ve atalarınızın taktığı
birtakım isimlere tapıyorsunuz.. (12/40)" şeklinde izah etmiştir.

-Özelde Mekke müşriklerine ve tüm çağdaşlarına genelde bütün çağlara ve insanlara hitap eden Hz. Muhammed (a.s.) de bu "değişmeyen tepki" den payını almıştır. "Onlara açık açık ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: 'Bu,
sizi babalarınızın taptığından
çevirmek isteyen bir adamdan başka bir şey değildir..." (34/43)

Atacılığın, kabilecilik ve soyuyla övünmenin, örf adet ve geleneklere sıkı sıkıya bağlılığın timsali diyebileceğimiz Mekkeli müşrikler Resul'ün getirdiği vahye şiddetle karşı çıkmışlardır. "Çünkü onlar
atalarını sapıklıkta
buldular. Kendileri de onların izlerinde koşturuyorlar. (37/69-70)" Müşriklere atalarından kalan saçma sapan örf ve adetleri din yerine koymayı, üstelik bunları Allah'a isnat ettirmeyi bırakın.
(5/103)

"Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin! dense babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter! derler. Babaları hiçbir şey bilmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsa da mı? (5/104, 2/170, 31/21)" Müşriklerin mesaja karşı çıkarken gösterdikleri tepkilerde dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta vardır: Onlar doğrudan Allah'ı inkar etmek yerine, "
bir kötülük yaptıkları zaman: babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize böyle emretti.
.. (7/28)" şeklinde davranışlarım savunuyorlardı. Kur'an bu savunmaya; "...Allah kötülüğü emretmez..." (7/28) şeklinde karşı çıkarak; "... Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? (7/28)" diyerek onlara bu konudaki delillerini soruyordu. Müşrikler atalarım o derece ön plana çıkarmaya çalışmışlardır ki; işi: "...doğru iseniz babalarımızı getirin... (45/25)" demeye kadar vardırarak atalarının diriltilerek getirilmesini talep etmişlerdir. Allah bu inatçılık karşısında Resulüne bunun "değişmeyen bir tepki biçimi" olduğunu hatırlatmıştır:
"Şunların taptıklarından hiç kuşkun olmasın. Onlar da önceden atalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların da paylarını eksiksiz vereceğiz, (l 1/109)"

Yüce Allah atacılığın değişmez ve evrensel bir tepki biçimi olduğunu şöyle vurgulamaktadır: "işte böyle, senden önce de hangi memlekete uyarıcı gönderdiysek mutlaka onun varlıklıları: biz babalarımızı bir yol üzerinde bulduk, biz de izlerine uyarız dediler. Ben size atalarınızın üzerinde bulunduğundan daha doğrusunu getirmiş olsam da mı? dedi. Dediler ki: doğrusu biz seninle gönderileni tanımıyoruz. (43/23,24)" Bütün peygamberlerin karşılaştığı tepki aynı idi: "...Siz bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Bizi atalarımızın taptığından çevirmek istiyorsunuz. O halde bize açık bir delil getirin! dediler. (14/10)"
Atacılığın günümüz toplumunda da pek fazla bir değişiklik göstermeden önemini koruduğu bir gerçektir. Konu, Kur'an'da görüldüğü gibi geçmiş toplumların yaşayan dinlerinin dindarları ile vahye tabi olan Resul ve beraberindekiler arasında nasıl hararetle tartışılıyorsa; bugün de toplumun atalardan tevarüs eden dininin dindarları ile vahye tabi olanlar arasında tartışma aynı hızla devam etmektedir. Toplumumuzda îslam olduğu söylenen bir din ve kendilerine Müslümanım diyen insanlar vardır. Yaşadıkları dinin Allah'ın dini olduğunu iddia etmekle kalmaz, Resul'ün izinden gittiklerini ifade ederek kendilerince durumlarını haklı göstermeye çalışırlar.
Oysa bütün davranışlarında vahyi değil atalarım ön plana çıkarırlar.
 Allah'ın vahyi apaçık ortada olduğu halde yaşadıkları dini sorgulama gereği bile duymazlar. Çünkü bu işi kendileri adına kendilerinden öncekiler fazlasıyla yapmıştır. Vahye ters düştükleri noktalar kendilerine hatırlatıldığı zaman daha önce yaşamış alimleri ve onların eserlerini vahyin karşısına dikerek kendilerini savunmaya ve haklı göstermeye çalışırlar.

              Atacılık vahy karşısında nasıl değişmez evrensel bir tavırsa, her çağda ve her coğrafyada vahyin yaşayan dinamiğine sarılmak ta müminlerin bir tavrıdır. Çünkü: "Bu (Kur'an) insanlara (kurtuluş yollarını gösteren) delillerdir; kesin olarak inananlara kılavuz ve rahmettir. (45/20)"
Atacılık Kur'an'ın onaylamadığı bir davranış biçimi olarak insanları hiçbir zaman kurtuluşa götürmeyecektir.

Sonuçta kısaca belirtmemiz gerekirse; ortalama zekaya sahip (akleden) her insanın Allah'ın vahyini anlayabileceğine ve onun kendisini mutlaka doğru yola ulaştıracağına samimiyetle inanan ve bu yolda cehd gösterenlerin Allah'ın va'dine ulaşacağı kesindir.

1 yorum:

  1. Çok teşekkür ederim sitenizi çok beğendik.
    namaz vakti sitesinde de namaz
    vakitleri ile ilgili bilgiler bulabilirsiniz

    YanıtlaSil