21 Haziran 2012 Perşembe

Aslolan BUGÜNÜ YAŞAMAK

Aslolan, Yaşamaktır. Dostu dost, düşmanı düşman bilip ona göre davranmaktır. Kimseye koltuk değneği olmamak, kimseyi koltuk değneği yapmamaktır. Aslolan, çağa, yaşanılan güne tanıklık yapabilmektir. Geçmişi geçmiş, geleceği gelecek gibi algılamaktır. Geçmişi gelecekte, geleceği geçmişte arayarak bugünü kaybetmemektir. Geçmiş ile gelecek arasında kaybolup, bugünü unutmamaktır.

Aslolan, hayata hükmetmektir. Kendi ayakları üzerinde durabilmektir.

Aslolan, 'an'ı yakalamaktır. 'An'ı kullanmaktır. 'An'da yaşamaktır. Yere basıp iz bırakmaktır.

Aslolan yaşanılması gerekeni yaşamaktır. Yaşanılacak ne varsa umuttan ve hüzünden, aşktan ve güzellikten yana onu yaşamaktır. İstemesek de, hoşumuza gitmese de, dostu anlamak, vefayı anlatmak için zaman zaman ihanetleri de yaşamaktır.

En önemlisi de ihanetlerden bunalıp, dostluğun tümüyle öldüğünü sanmamaktır. Önemli olan onu sabırla, inatla beklemektir, gerekirse aramaktır. İhanete kadar onunla yeryüzünde paylaşılacak ne var ise paylaşmaktır. Bugün var olanlar, bugün yaşanılsın için var kılınanlardır. Bugün yaşanılması için var kılınanlar, tüm güzellikler, çiçekler, dostluklar, ibadetler, alın teri ve sohbetler, hele ihanetlere karşın dostlarla birlik sabretmeler, düşman sadmelerini geri püskürtmeler...

Bugün yaşanılması için var kılınanlar, bugün yaşanılmazsa bir daha yaşanmazlar. Bugünün güzellikleri bugün içindir. Yarının güzellikleri yarın için... Önemli olan bugüne hükmetmektir. Yarın da yarına hükmetmek... Bugünden yarına sarkan şeyler aynı zamanda yarından öbürgüne sarkacak olan şeylerdir. Bugünlerini dolu dolu yaşayamayanlar, bugünde yapılması gerekenleri yapmayanlar, yarını yaşayacak olanların da önünü tıkayanlardır. Biz geçmişte atalarımızın, analarımızın, babalarımızın, kısaca bir önceki kuşağın 'an'ı yaşayamayışlarının bedelini inkârcılık, enflasyon, asimilasyon, baskı, zulüm, cehalet vs. olarak ödüyoruz. Geçmişte yaşanılması gerekip de yaşanılmayan her bir şey, yaşayabileceğimiz başka bir alanı örtüyor. Hayatımızı daraltıyor, karartıyor. Özgürlüğümüzü sınırlıyor, zaman zaman yok ediyor. Bu mirasa bizim aymazlığımız da eklenince, gelecek de yaşanılacak alanları bugünkünden daha da daraltıyoruz. Bizimle ilgili, bizden sonrakilere hesap bırakmak, sonrakilerin hesabını alt üst eder. Geçmişin borçları bizim hesaplarımızı alt üst ettiği gibi. Bizden bir öncekiler ne geçmişin hesabını ne de kendi hesaplarını ödediler. Biz ise ya kötü mirasın farkında değiliz, ya da o kötü mirasın 'tellallığını' yapıyoruz. Çoğumuz bu kötü mirasa kendi kötü mirasımızı da ekleyerek geleceğe ciro ediyoruz. En kötüsü de bu geçmiş miras gözümüzde bir şekilde büyüyor da 'bugün' ellerimizden kayıp gidiyor. Geçmişin kötü mirasına yanıp duruyoruz da bugünün güzelliklerine ya gözümüzü kapıyoruz ya o güzelliklerin esiri oluyoruz. Oysa bugünü yaşayamayanın yarını olmaz. Yarın bugünün üzerine kurulur. Bugün, 'bugün'den pay alanlar 'dün'e hükmedenlerdir. 'Yarın'a hükmedecek olanlar da 'bugün'ü yaşayanlar olacaktır.

Bugün yaşanmadan gelen yarın, bugünü yaşamayanların yarını değildir. Başkalarının yarını ile avunmak kendini aldatmaca değil midir? Oysa başkalarının yarını, başkasını mutlu etmez. Geçmişte, gelecek 'dün'de arandığı için 'an' kaybedildi. An kaybedilince de bir türlü geleceğe varılamadı. Veya başkalarının yarınına varıldı. Gelecek düşü ile 'an' harcanınca gelecek, bugünden uzaklaştıkça uzaklaştı. Gelecek hep geleceğe kanat çırptı. Gün üzerinde ayağa kalkılmadığındandır, bir türlü geleceğe yaklaşılamadı. Geçmiş geçmişte, gelecek gelecekte kaldı. 'An' dediğimiz bugün ise buharlaştı. Günü unutarak/dışlayarak geçmişe dalıp, geleceği arayanları tarih kitapları bile unutmuş olmalı olmalı ki bütün aramalara rağmen onlar bir türlü bulunamıyor. Onlar için, ne geçmiş bir ses verdi, ne de gelecekten bir umut göründü. Bugünü yaşayamayanlar bir türlü bulunamadı. Bugünü yaşayamayanlar geçmişte ne arasın.

Geçmişte var olanlar, geçmişin 'an'ını, geçmişin 'bugünü'nü yaşayanlar değil midir? Geleceği de, geçmişteki ''an"ı yaşayanlar yaşayacak/kuracak değil midir? Aslında 'an'ı .yaşamayanlar, yaşadıklarını sansalar da hiç yaşamamış olanlar değiller midir? Varlıkları olsa da var olmayanlar değiller midir onlar? Yaşamak ve var olmak bir işaret gerektirir. Bir gölge gibi geçip gitmek, bir serap gibi bir görünüp bir yok olmak yaşamak mıdır? Yaşamak iz bırakmaktır. Yaşamak sorumluluklarının farkına varmaktır. Yaşamak zorluklarla yorulmak, kolaylıklarla dinlenip tekrar zorlukların üstüne yürümektir. Yeryüzü bir amaç değil, bir sığınak değil, ebedi bir barınak hiç değil, yeryüzü taşınması gereken bir yük, koklanması gereken bir çiçek, aşılması gereken bir yığınaktır. Evet, aslolan bugünü yaşamaktır. Dostu dost bilip, dosta dostça sarılmaktır; düşmanı da düşman bilip sırtını dönmemektir. Evet, aslolan, kullara kulluk değil, Yaratan'a kulluk etmektir. Yaratana kulluk ise ancak 'an'ı yaşamakla mümkün olur. Ne geçmiştekilerin takvası ne de gelecektekilerin ibadeti bugünün günahına, bugünün yokluğuna keffaret olamaz. "kişiye ancak kendi kazandığı vardır. Kendi yükünü taşıyan hiç bir kimse başkasının yükünü taşımaz"(6/164). Kendi kazandığıdır ancak onu asıl geleceğe hazırlayacak olan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder