Bu Blogda Ara

3 Mayıs 2025 Cumartesi

SALAT 6 (Çağrı) 🧲

 🧲 SALAT 6 (Çağrı)


Bahsettiğimiz  Cuma suresi 62/9-11 ayetleri adım adım değerlendirelim:


---


1. 62/9: “Salât için nida olunduğu zaman, Allah’ın zikrine koşun…”


Buradaki “nida” kelimesi, ezan anlamında yorumlansa da, kök anlamı itibarıyla “duyurulan çağrı” demektir. Bu çağrının içeriği Allah’ın zikridir.


Zikir, Kur’an’ın birçok yerinde “vahiy, öğüt, öğreti, hatırlatma” anlamında kullanılır (örneğin 15/9, 21/24).


Dolayısıyla bu ayet, “bir zaman diliminde duyurulan (ilan edilen) vahiy öğretisi için yapılan çağrıya icabet edin” demektedir.


“Koşun” (fes’av) ifadesi, öğrenmeye ve topluca hazır bulunmaya verilen önemi gösterir.



2. “Alım-satımı bırakın” ifadesi


Bu, yalnızca ticareti değil, geçim telaşını, dünyevi meşguliyetleri de kapsar.


Bu bağlamda, Kur’an’a göre “salât” bireysel ibadet değil, toplumsal bilinçlenme ve eğitim sürecidir. Bu eğitim sürecine dünyevi işleri bırakıp ciddiyetle katılım istenir.


---


3. 62/10: “Salât tamamlanınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından isteyin…”


Salât, burada biten bir süreçtir. Yani salât, belirli bir öğretim, öğrenim, bilinçlenme sürecidir; vakti gelir, çağrısı yapılır, insanlar toplanır, zikir (vahiy) hatırlatılır, sonra herkes dağılır.


“Allah’ın fazlı” burada rızık, nasip, imkan gibi dünyevi kazanımlara işaret eder. Ama önce bilinçlenme (salât), sonra geçim…


---


4. 62/11: “Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde oraya yöneldiler ve seni ayakta bıraktılar…”


Bu ayet, salâtın Peygamber’in ayakta (muhtemelen öğretim/tebliğ yaparken) olduğu bir süreçte gerçekleştiğini ima eder.


“Seni ayakta bıraktılar” ifadesi, klasik anlamda bir ritüelin imamı değil, bir öğreticiyi tasvir eder.


Bu durumda salât, Peygamber’in tebliğ ettiği, insanlara öğüt verdiği bir “zikir meclisi”, bir ders ortamıdır.


Eleştiri: Dünyevi çıkarlar (ticaret, eğlence) uğruna bu süreci terk etmek, bir bilinç geriliği ve öncelik sapmasıdır.




---


Bu ayetler, salâtın bir öğrenme ve öğretme süreci, bir bilinç toplantısı, bir vahiy merkezli toplumsal inşa mekânı olduğunu güçlü biçimde destekliyor.


Bu bağlamda, “salâtı ikame etmek” (diriltmek, kurumsallaştırmak), bir eğitim-öğretim sürecini topluma mal etmek anlamına gelir.


Kıble, bu tür buluşmaların yönü; mescit, bu eğitimin mekânı; tekbir, zihinsel büyüklük idrakidir; rükû/sücûd, özveri ve içsel boyun eğiştir.


 Salât’ın Kur’an’daki İşlevsel Boyutu


> “Ey iman edenler! Sarhoşken—ne söylediğinizi bilecek hâle gelinceye kadar—ve cünüpken—yolculuk hâli hariç—yıkanıncaya dek o VAHİY DERSİ’ne yaklaşmayın! Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz tuvaletten gelmişse yahut eşlerinizle cinsel temasta bulunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin: yüzlerinizi ve ellerinizi onunla temizleyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Nisâ 43)



Bu ayette geçen “salât” kelimesi klasik anlamda bir ritüel değil, ilahi öğretiyle buluşma, yani vahiy dersi bağlamında anlaşılmalıdır. Bu nedenle, zihin açıklığı ve bedensel temizlik, bilinçli katılım için ön koşul olarak zikredilir.


> “Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Oysa Allah, onların planlarını boşa çıkarır. Onlar o VAHİY DERSİ’ne isteksizce giderler; insanlara kendilerini olduğundan farklı gösterirler; Allah’ı da çok az hatırlarlar.” (Nisâ 142)


Burada da, münafıkların salât’a katılımı bir tür ikiyüzlü öğrenim katılımı olarak tanımlanmakta; bu da salât’ın yine bilinçli bir eğitim süreci olduğu fikrini desteklemektedir.


> “(Münafıkların) infaklarının kabulünü engelleyen sebepler: Allah’a ve Resulü’ne küfretmeleri, o VAHİY DERSİ’ne ancak isteksizce gelmeleri ve gönülsüzce bağışta bulunmalarıdır.” (Tevbe 54)



Yine, salât bir mecburiyet değil, gönüllü bir bilinç katılımı olarak görülmekte; bu nedenle gönülsüzlük, infak gibi davranışları da anlamsızlaştırmaktadır.


> “Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin size zarar vermesinden korkarsanız, o VAHİY DERSİ’ni bırakmanızda/geri kalmanızda bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.” (Nisâ 101)


Burada geçen “qasr” kelimesi, genelde “kısaltmak” diye çevrilse de, kök anlamı itibarıyla “bırakmak, geri kalmak” şeklindedir. Aynı fiil, A’râf 202’de de “terk etmek” anlamında geçer. Bu da ayetin, sayısal bir azalmadan değil, öğrenim sürecinden geçici olarak geri kalmaktan bahsettiğini gösterir.


> “Güvenliğe kavuştuğunuzda VAHİY DERSİ’ni yapın. Çünkü o VAHİY DERSİ, mü’minler üzerine vakitli bir görevdir.” (Nisâ 102)


Bu ayet, o sürecin (salâtın) tamamlanması gerektiğini açıkça belirtir. Sadece “iqamet” (kurmak) değil, aynı zamanda tamamlama ve kurumsallaştırma anlamı da vurgulanmıştır.


> “Sen, seferde iken onlarla beraber olduğunda o VAHİY DERSİ’ni onlara yaptır. Dersi yaparken içlerinden bir grup seninle birlikte dursun ve silahlarını alsın. Onlar secde ettiklerinde, arkaya çekilsinler. Diğer grup gelip seninle dersi yapsın. Onlar da silahlarını ve tedbirlerini alsınlar. Kâfirler sizin silahsız kalmanızı ister. Yara nedeniyle veya hastalık hâlinde silah bırakmanızda sakınca yoktur. Ancak dikkatli olun. Allah, kâfirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır. O VAHİY DERSİ’ni bitirdiğinizde Allah’ı her hâl üzere anın, sakın unutmayın.” (Nisâ 103)


Bu detaylı düzenleme, salâtın bir öğretim oturumu olduğunu ortaya koyar. Bir grup katılır, diğer grup bekler; bu, tehlike anında bile bilinçlenme sürecinin kesintiye uğramaması gerektiğini gösterir. Secde ise burada bir hareket değil, dersin tamamlandığını belirten simgesel bir işaret olabilir.


> “Gerçekten şeytan, içki ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ın mesajından, yani o VAHİY DERSİ’nden alıkoymak ister. Hâlâ mı vazgeçmeyeceksiniz?” (Mâide 91)


Burada “salât”, doğrudan Allah’ın mesajına erişimle ilişkilendirilmiş; içki ve kumarın ise bu bilinç sürecine engelleyici etkileri vurgulanmıştır.


> “Ey iman edenler! o VAHİY DERSİ’ne giderken yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüpseniz temizlenin. Hasta veya yolculukta iseniz yahut tuvaletten gelmişseniz ya da eşlerinizle yatmış ve su bulamamışsanız, bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin: yüzlerinizi ve ellerinizi onunla temizleyin. Allah size zorluk çıkarmak istemez; aksine sizi temizlemek ve üzerinizdeki vahyini tamamlamak ister. Umulur ki iman eder ve gereğini yerine getirirsiniz.” (Mâide 6)


Bu ayet de aynı çizgide, vahiy dersine hazırlık olarak hem zihinsel hem fiziksel temizlik gerekliliğini vurgular. Ayetin sonunda geçen “üzerinizdeki vahyini tamamlamak” ifadesi, salâtın bir öğretim süreci olduğu düşüncesini doğrudan destekler.


> “Nitekim size, kendi içinizden bir elçi gönderdik. Size âyetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size Kitabı ve hikmeti öğretiyor ve bilmediklerinizi size bildiriyor.” (Bakara 151)


Bu ayet, Peygamber’in fonksiyonlarını sayarken vahiy temelli öğretimi merkeze alır. Onun asli görevi, toplumu ilahi öğretiyle eğitmek ve bilinçlendirmektir. Dolayısıyla bu fonksiyonun düzenli yapıldığı ve halkın da iştirak ettiği süreç, es-salât olarak adlandırılmıştır.



---


SALAT 5 (Zikir) 🧲

 🧲 SALAT 5 (Zikir)

Kur'an'ın Mesani (çok yönlü) anlatım üslubunun, Mufassal (ayrıntılı açıklanan) özelliği, özellikle 57. ve 58. ayetlerde örneklenmiştir. Bu metot, Kur'an'ı derinlemesine öğrenmek isteyenler için oldukça öğreticidir. Kur'an, birçok kavramı birebir aynı cümleler içinde kullanarak, anlamlarını birbirinin yerine koyarak açıklamaktadır. Bu anlatım tarzı, hem kavramların derinlikli bir şekilde anlaşılmasını sağlar hem de tekrarla öğrenmeyi pekiştirir. Şimdi, Türkçeden bir örnek üzerinden bu metodu inceleyelim.


Türkçe örnek:

"Salı günü evinden büyük bir telaşla çıktı, neredeyse AYAKKABILARINI giymeyi unutacaktı."

"Salı günü evinden büyük bir telaşla çıktı, neredeyse PABUÇLARINI giymeyi unutacaktı."


Bu iki cümlede tek fark, "ayakkabı" ve "pabuç" kelimeleridir. Ancak Türkçede bu iki kelime birbirinin yerine kullanılabilen eş anlamlıdır. Türkçe öğrenen bir Arap, bu iki cümleyi okuduğunda, anlamın aynı olduğunu kolayca anlayacaktır. Bu metot, bir kavramın eş anlamlılarını bir arada kullanarak, anlamı pekiştiren bir tekniktir.


Kur'an'da bu metot, özellikle İslam ve Vahiy kavramlarını tanımlayan elliden fazla sıfat-isim tamlamasında kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:


"Sana da Vahyettik."


"Sana da El-Kitabı verdik."


"Sana da El-Kur'an'ı verdik."


"Sana da El-Zikri indirdik."


"Sana da El-Nuru verdik."


"Sana da El-Furkân'ı indirdik."



Bu sıfat-isim tamlamaları, İslam ve Vahiy kavramlarını farklı şekillerde ifade etse de özünde aynı anlamı taşımaktadır.


Din, Millet, Kıble kavramları için de aynı yöntem uygulanmıştır. Aşağıdaki ayetlerde, birbirinin yerine kullanılan bu kavramların aynı manayı taşıdığı görülür:


“Sen onların MİLLETLERİNE (milletehum) tabi olmadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar senden kesinlikle razı olmayacaklardır. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol, Allah’ın yoludur.’” (Bakara 120)


“Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti getirsen de, yine onlar senin kıblene TABİ OLMAZ; sen de onların KIBLELERİNE (kıbletehum) tabi olacak değilsin.” (Bakara 145)


“Ve sizin DİNİNİZE (dinikum) tabi olanlardan başkasına inanmayın.” (Al-i İmran 73)



Maide Suresi'nin 57. ve 58. ayetlerinde, "Müminlerin dini" ve "Es-Salât" aynı manada kullanılmıştır çünkü her ikisi de İslamı anlatmaktadır. Buradaki incelik, Kitap Ehlinin Vahyi inkar etmeleri ve kendilerinin doğru yolda olduklarını iddia etmeleridir. Onlar ateist ya da deist değillerdi, ancak Muhammed'e indirilen Vahyi reddediyorlardı.


Kur'an'da "Vahyi" anlatan bir dizi ayet vardır. Örneğin:


“Onlar ki, o-VAHYİ hayatlarına hakim kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Enfâl 3)


“Musa ve kardeşine vahyettik: ‘Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi dini kimliğiniz yapın ve o vahyi orada öğrenerek uygulayın.’” (Yûnus 87)


“Ve onlar, Rablerinin rızası peşinde direnirler ve o-VAHYİ hayatlarına hakim kılarlar.” (Ra’d 22)



Kur'an'da Zikrullah (Allah’ın Zikri) kavramı da Vahyi anlatan bir terimdir. Kur'an'da Zikrullah terimi, vahyin kendisini ifade eder ve sıklıkla El-Kur'an için de kullanılır.


Örnekler:


“Onlar: ‘Ey kendisine Zikr veren, gerçekten sen mecnunsun,’ dediler.” (Hicr 6)


“Hiç şüphesiz Zikri biz indirdik, onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (Hicr 9)


“Sana da Zikr’i indirdik.” (Nahl 44)



Sonuç olarak, Zikrullah, Allah’ın vahyi demektir. Tıpkı Kitabullah, Kelimetullah, Ayetullah gibi terimler de Allah’a ait farklı sıfatları ifade eder. Bu kavramlar, İslamın temel öğelerini ve vahyi anlatmak için sıkça kullanılır.


Bir sonraki bölümde, Cuma Suresi’nin 9. ayetinde, insanların işlerini bırakıp Zikrullah (Allah’ın Vahyi) için koşmalarının gerektiği vurgulanacaktır.

---

SALAT 4 (ikame etmek) 🧲

🧲 SALAT 4 (ikame etmek)


Vahiy (Risalet ve özelde el-Kur’an) Manasındaki Kullanılan Ayetler:


SALAT 3 ( Vahye Bağlılık mı, Boş Ritüel mi?) 🧲

🧲 SALAT 3 ( Vahye Bağlılık mı, Boş Ritüel mi?)


“Din” ve Din Adına Yapılan Her Türlü Eylem, Bağlılık ve Ahit Anlamındaki Ayetler


(İbrahim dedi ki): “Rabbim, beni, o DİN’i / Salâtı ikame eden, onu tebliğ edenlerden eyle. Soyumdan gelenleri de (böyle eyle). Rabbimiz, duamı kabul et.”İbrahim, 40


*(Ey Musa!) “Gerçekten Ben, Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. O hâlde bana kulluk et, yani vahyimle o *DİN’i tebliğ et / Salâtı ikame et.” Tâhâ, 14


Onlar ki, salâtlarında alçak gönüllü bir duyarlılık içindedirler, Mü’minûn, 2


Ve onlar ki, salâtlarını muhafaza ederler. Mü’minûn, 9


Onlar ki; salâtlarında devamlıdırlar, Meâric, 23


Onlar, salâtlarını titizlikle koruyan kimselerdir. Meâric, 34


Onlar, DİN’lerinde / Salâtlarında samimi olmayan, gafil ve umursamaz olanlardır. Mâûn, 5



---


Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildir. Ve onlar bağışlanma dileyenler oldukça da Allah onları azaplandıracak değildir. Onlar (müşrikler), Mescid-i Haram’da (vahyi tebliğ etmek isteyen Nebi’yi) engellemekte ve onun dostları/yardımcıları da olmamaktadırlar. Allah, onları neden azaplandırmasın? O’nun dostları/yardımcıları ancak muttakilerdir. Ancak onların çoğu bunu bilmezler.

Onların Beyt yanında, din adına yaptıkları iş (salâtları), ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir (yani vahyin tebliğini engellemekten başka bir şey değildir). Öyleyse, inkâr ederek Peygamberi engellemeniz sebebiyle azabı tadın. Enfâl, 34–35


Destekleyen ayet:

İnkâr edenler şöyle dediler: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken de yaygara koparın. Belki böylece üstün gelirsiniz.” Fussilet, 26


Not:

Muhammed Nebi, Mescid-i Haram’da insanlara vahyi okumak ve tebliğ etmek istediğinde, Mekkeli müşrikler ilk başta Kur’an okunurken ıslık çalmak, alkışlamak, bağırmak gibi yöntemlerle sesini bastırmaya çalışmışlardır. Daha sonra fiziksel olarak da onun mescide gelmesini ve Kur’an’ı tebliğ etmesini engellemiş, insanlara onu dinlememeleri için baskı ve işkenceler uygulamışlardır.


Kendilerini Beyt’in koruyucuları, İbrahim’in mirasçıları ve Allah’ın seçkin kulları olarak gören Kureyşliler; kurban, tavaf ve hac ritüelleriyle kendilerini “salât eden” yani dindar insanlar olarak tanımlamaktaydılar. Ancak Kur’an’ın gelişiyle birlikte, vahye ve elçiye destek olup sahip çıkacakları yerde, tam tersine vahyin sesini bastıran, Nebi’yi engelleyen bir pozisyona düşmüşlerdir. Enfâl Suresi 35. ayette bu durum, güçlü bir söz sanatıyla yüzlerine çarpılmakta; adeta “Beytin dibinde, dininizde ve salâtınızda geldiğiniz hâl budur: Allah’ın vahyini engellemeye çalışan çılgınlar gibi davranmak!” denmektedir.



---


Ey iman edenler! Sizden birine ölüm gelip çattığında, vasiyet hazırlanırken aranızdan adaletli iki kişiyi şahit tutun. Eğer yolculukta olup da size ölüm musibeti gelirse, sizden olmayan iki kişiyi de (şahit tutabilirsiniz). Onları yapacağınız ahitten / anlaşmadan sonra alıkoyarsınız. Şayet güven duymazsanız, o zaman bu iki kişi Allah adına yemin etsin: “Akraba bile olsa, yeminimizi hiçbir menfaate değişmeyeceğiz ve Allah’ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi takdirde, elbette günahkârlardan oluruz.” Mâide, 106



---


SALAT 2 "Din Adına Yapılan Her Eylem" 🧲

🧲 SALAT 2 "Din Adına Yapılan Her Eylem"


Şüphesiz, Allah ve melekleri o Peygambere destek olmaktadırlar, Ey iman edenler, siz de ona destek olun ve tam bir teslimiyetle ona itaat edin. (Ahzab, 56)

Dikkat edilirse, Ahzab Suresi’nin 43. ve 56. ayetlerinde, Allah’ın ve meleklerinin, müminlere ve Muhammed Nebi’ye destek oldukları ifade edilirken, aynı Salla fiili kullanılmıştır. Ayrıca, 56. ayetin sonunda yer alan “ve sellimu teslima” ifadesi, bilindiği gibi “selam vermek” anlamına gelmemekte, tam anlamıyla "teslimiyetle itaat etmek" anlamında kullanılmaktadır. 



Salatı Zıt Anlamları ile Değerlendirme 


Fakat o, (vahyi) ne doğruladı ne de iman ederek yöneldi,

Ve lakin o (vahyi) yalanladı ve yüz çevirdi. (Kıyamet, 31)


Kur'an’ın kavramlarının zıt anlamlarla açıklanması, bazı ayetlerde görülen bir özelliktir. Bu ayetlerde, ilk ayette kullanılan doğrulamak kavramı, ikinci ayette zıttı olan yalanlamak ile karşılaştırılmıştır. Aynı şekilde, ikinci ayetteki tevella (yüz çevirdi/sırtını döndü/reddetti) manasındaki kavramın zıttı, ilk ayetteki salla (yönelmek-bağlanmak-iman etmek) kavramıdır. Bu kullanım tarzı, Alak Suresi’nin 10. ve 11. ayetlerinde de benzer şekilde salla ve kezzebe/tevella kavramlarıyla görülmektedir:


"Engellemekte olanı gördün mü? (Vahye) iman ederek destekleyerek yöneldiği zaman bir kulu. Gördün mü? Ya o (kul) doğru yol üzerinde ise, yani takvayı emrettiyse. Gördün mü? Ya (bu engellemek isteyen) yalanlayıp yüz çevirdi ise." (Alak, 10-11)


*"Kim (nefsini) arındırmışsa kesin kurtulmuştur. Yani Rabbinin vahyini hep hatırda tutup (o vahye) *yönelen." (A'la, 14-15)


"Arabilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettikleriyle Allah’a yakın olmayı ve Resul’ün bağlılığını/desteğini kazanmak isterler. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Tevbe, 99)


"Kendilerini onunla temizleyip arındıracakları sadakalarını al/kabul et de onlarla (kopardığın) bağlantıyı (yeniden) sağla/onları bununla destekle. Zira senin onlarla bağlantın/desteğin onları rahatlatacaktır. Allah işitendir, bilendir." (Tevbe, 103)



Tevbe Suresi’nin 60. ayetinde, Muhammed Nebi’nin Medine'deki devletine bağlı olanlardan aldığı es-Sadakat, her toplumda olduğu gibi Medine Devleti’nde de vatandaşlığa kabul anlamına gelmektedir. Surenin büyük bölümünde anlatıldığı üzere, münafıklar dışında, seferlere katılmayıp da sonradan pişman olan düzgün kişiler de bulunmaktadır. Muhammed Nebi, önceki ayetlere dayanarak, onlardan sadaka almak dahil olmak üzere ilişkilerini kesmişti. Bu kişiler adeta vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Ancak, 103. ayette, bu kişilerin tevbe edip kendilerini düzeltmeleri halinde sadakalarını tekrar alması, yani onları tekrar "biz müminler" tanımının içine, yani "vatandaşlıklarına" kabul etmesi gerektiği belirtilmektedir. Böylece, onlarla normal ilişki kurulması gerektiği ve bunun da onlar için büyük bir rahatlama ve güven oluşturacağı ifade edilmiştir. Ayrıca, 99. ayet de bu algının müminler için ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.


"Rablerinin desteği yani rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır." (Bakara, 157)



---


SALAT 1 (Kök Anlam; Destek) 🧲

🧲 SALAT 1 (Kök Anlam; Destek)


Kur'an'da kullanılan kavramlardan biri de Salât kavramıdır. Arapça kökeni sad-lam (ص – ل) harfleriyle olan ve cümle içinde sonuna vav (و) ya da ye (ى) harfleri eklenen Salât kelimesi, orijinal olarak aşağıdaki formlarda yazılmaktadır:


صلي


صلو


صلوة


صلوات



Kelimenin kök anlamı, Arapça lugatlerde incelendiğinde; bağlantı, bağlantı kurmak, desteklemek, (desteklemek için) dayamak-yaslamak, canlıyı dik tutan omurga ve uyluk kemikleri, düz sırt, omurga gibi anlamlarla ilişkilidir.


Salât kelimesinin, Son Nebi’nin risaleti öncesindeki Arap tarihi ve edebiyatında, din ve din ile ilgili her türlü eylem ve bağlılık bağlamında özel bir anlam kazandığı gözlemlenmektedir. Bir tanıma göre, “O’na secde etmek, şükretmek ve O’ndan yardım talebinde bulunmak için aklın Allah’a irtifaına da salât denir. Yani salât, aynı zamanda Allah ile bağlantı kurmak anlamına gelir. O’na bağlanmak, O’na iman etmek ve hayatını Allah’ın sınırları çerçevesinde, İslam’a uygun olarak yaşamak demektir.”


Bu çalışmada izlenen metodolojiye göre, Salât kelimesinin tüm formlarında, Kur'an’da geçtiği her ayet tek tek çıkarılmış ve ayetin konusunun bağlamında kelimenin kök anlamlarıyla ilişkilendirilerek hangi manada kullanıldığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak, Salât kavramının Kur'an’da dört temel anlamda kullanıldığı belirlenmiştir. Bu anlamlar, kelimenin Kur'an vahyi öncesindeki Arap toplumundaki kullanımlarına dayanırken, diğer iki anlam ise vahiy döneminde Kur'an tarafından oluşturulmuştur. Salât kelimesinin dört temel anlam kategorisi aşağıda sıralanmıştır:


1. Dayamak, desteklemek, (destek olmak, kabul etmek manasında) yönelmek, bağlantı kurmak.



2. Din ve din adına yapılan her türlü eylem, bağlılık, ahit.



3. Vahiy (Tüm Nebilere verilen vahiy ve özelde el-Kur'an).



4. Muhammed Nebi’nin vahyi (el-Kur'an’ı) müminlere ve insanlara duyurduğu, okuduğu, öğrettiği ve müminlerin de belirlenmiş vakitlerde ve şartlarda (temiz olma, sarhoş olmama, konuşmama) katılmak zorunda oldukları Kur'an öğrenme, öğretme, anlama dersi.




Bu dört anlam grubunda yer alan ayetler, aşağıdaki müstakil bölümlerde incelenmiştir:


BÖLÜM 1 - “Dayamak – Desteklemek – Yönelmek – Bağlantı Kurmak” Manasında Kullanılan Ayetler


Kelimenin kök anlamlarından gelen ve bir şeyi bir şeye dayamak, bir şeyi desteklemek, bir şeye destek olmak, kabul ederek desteklemek, bağlantı kurmak ve yönelmek gibi anlamlarla kullanılan ayetler bu bölümde ele alınmıştır. Örnekler aşağıda verilmiştir:


"Hani, İslam’ı insanlar için dosdoğru din kılmıştık. İbrahim’in Vahyini/Makamını yöneliş yeri edin ki emniyette olun. İbrahim ve İsmail’e de, 'Dinimi, onu titizlikle koruyanlar olup ona tutku ile bağlılar yani ona teslim olup içindeki tüm emirlere hayatlarında itaat edenler için şirk-küfür-günah bulaştırmadan tertemiz tebliğ edin' diye ahid verdik." (Bakara, 125)


"Zekeriyya, mescidde ayakta durmuş (Rabbine) yönelirken, melekler ona seslendi: 'Allah, sana Yahya’yı müjdeler. O, Allah’tan olan bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.'" (Âl-i İmran, 39)


"O’dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size destek olmaktadır ve melekleri de (destek olmaktadır). O, mü’minlere karşı çok merhametlidir." (Ahzab, 43)


"Şüphesiz, Allah ve melekleri o Peygambere destek olmaktadırlar, Ey iman edenler, siz de ona destek olun ve tam bir teslimiyetle ona itaat edin." (Ahzab, 56)



Not: Dikkat edilirse, Ahzab Suresi’nin 43. ve 56. ayetlerinde, Allah’ın ve meleklerinin, müminlere ve Muhammed Nebi’ye destek oldukları ifade edilirken, aynı Salla fiili kullanılmıştır. Ayrıca, 56. ayetin sonunda yer alan "ve sellimu teslima" ifadesi, bilindiği gibi “selam vermek” anlamına gelmemekte, tam anlamıyla "teslimiyetle itaat etmek" anlamında kullanılmaktadır. Bu anlamın aynı şekilde kullanıldığı bir diğer örnek, Nisa Suresi’nin 65. ayetinde yer almaktadır.



---